Bu yazımı yazmak için bilgisayarın başına geçtiğim tarih 18 Şubat 2022 ve yazımın başlığından da anlaşılacağı üzere, bir ay sonra sene-i devriyesi yaşanacak 18 Mart 1915 ruhunu anlatacağım. Esasında anlatabilir miyim? Bilmiyorum. En doğrusu şu. Anlatmaya çalışacağım.
Ya bismillah diyerek başlıyorum.
Gidip de görmek gerekir. Çanakkale Ruhu’nu gidip de görmek gerekir. Ruh görülür mü diye sormayın. Çanakkale’de görülür. Bize nasip oldu da gittik ve Çanakkale’de Ecdadımızın dillerimize destan, yüreklerimizi ısıtan zafer tablosunu ayan-beyan gördük. Gelibolu yarımadasının her karışında Ecdadımızın hatırasını ve savaştaki mücadelesini gördük. Seyyid Çavuş’un 215 kiloluk topu tek başına iman gücüyle nasıl da kaldırarak kundağa yerleştirdiğini ve boğazdan geçmek isteyen İngiliz savaş gemisini o top ile nasıl da darmadağın ettiğini gördük. İngiliz ve Fransız gavuru yalnızca teknolojisine ve silahına güveniyordu. İmansızlar ancak maddiyata güvenir. Biz ise bir Allah’a inanıyor ve iman gücümüze güveniyorduk. İman gücü ile Çanakkale Savaşları’nda maddiyatına güvenen gavurları yendik ve sulara gömdük, Gelibolu Yarımadasına gömdük.
Çanakkale’de, Gelibolu’da, Conkbayırı’nda, Alçıtepe’de, Kilitbahir’de, Seddülbahir’de, Anafartalar’da, Kara Muharebelerinde, Deniz Muharebelerinde nice nice düşman taarruzuna karşı koyduk ve “Çanakkale Geçilmez” diye bir destan yazdık. Bu destan 1915’te yazıldı ve zafer günü 18 Mart 1915’tir. Bir ay sonra 18 Mart 2022 olacak ve aradan tam 107 yıl geçmiş olacak. 107 değil aradan 1007 yıl geçse de unutmayız, asla unutmayız o zaferi. Değil aradan 107 yıl geçsin, 10007 yıl geçse de Çanakkale Zaferimiz unutulmaz. Ezel-ebed destandır ve sonsuza dek şanlı bir yeri vardır bu zaferimizin.
Çanakkale Savaşlarında 250 bin şehidimiz var. Yüce Rabbim cümlesine rahmet eylesin. Mekanları cennet olsun. Çanakkale’de ve 1. Dünya Savaşlarındaki diğer cephelerde neredeyse her aileden bir ya da birkaç şehidimiz var. Her aileden bir ya da birkaç kahramanımız var. Mesela, bizim Ailemizden de 1915 yılında Galiçya (Romanya) Cephesinde bir Şehidimiz var. Kahramanımız var. Kahraman Şehidimizin ismi Mehmed Sandal. Rütbesi Yedek Subay. Şehidimiz Hukuk Fakültesi mezunu olduktan sonra doğrudan cepheye çağrılır ve memleketine geri dönemez ve mezarı dahi Ülkemizin sınırlarının dışındadır. Kahraman Şehidimiz Dobruca’daki Türk Şehidliğinde medfundur. Allah rahmet eylesin. Mezarı Ülkemiz sınırları dışındadır derken, elbette birçok şehidimizin de mezarı Ülkemizin sınırları dışındadır. Hatta birçoğun kefeni de yoktur. İşte bunun için Mehmed Akif Ersoy, İstiklal Marşımızda;
“Bastığın yerleri ‘toprak!’ diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.”
diye haykırıyor.
Mehmed Akif Ersoy’un ismi geçti. Bu vesile ile hemen belirteyim, Mehmed Akif Ersoy, Çanakkale Savaşlarını ve Şehidlerimizi en iyi ve en muazzam anlatan bir Şairimizdir. Akif’imizin Çanakkale Şehidleri için yazdığı şiiri okuyup da duygulanmayan ve hatta gözyaşı dökmeyen bir insanın ben Müslümanlığından ve Türklüğünden şüphe ederim. O şiirin şu iki mısraı her şeyi anlatmaya yeter.
“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor.
Bir hilal uğruna Ya Rab ne güneşler batıyor.”
Biz de Çanakkale Destanı’mız için bir şiir yazdık ya da yazabildik mi acaba? O şiirimi Çanakkale Destanımızın yıldönümünün yaklaştığı bu günlerde sizlere takdim ediyorum.
EY ÇANAKKALE!
Nasıl anlatsam seni,
Ey Çanakkale!
Sen ne kelimelere sığarsın, ne dile.
İşte bu zorluğu.
İşte bu zorluğu, ben bile bile.
Anlatmalıyım seni.
Nesilden nesile, nesilden nesile.
Niye destan yazdık Çanakkale’de niye.
Ezan dinmesin, bayrak inmesin diye.
Haber salındı, her şehre, her köye.
Kınalı Kuzular, Kınalı Kuzular.
Vatan uğruna hediye.
Herkes duysun.
Herkes bilsin.
Çanakkale geçilmez.
Kahramanlar, Kahramanlar.
Birbirinden seçilmez.
Bu vatan için nasıl ecel şerbeti içilmez.
Ey Anadolu, Ey Anadolu.
Sana asla paha biçilmez.
Çanakkale, şu alnımda bir yazıdır.
Çanakkale, Milletimin duası niyazıdır.
Çanakkale, şu yüreğimde bir mühürdür.
Milletim bu topraklarda ebedi hürdür.
Çanakkale, Milletim için umut üstüne umuttur.
Haydi şimdi, Haydi şimdi.
Sen de bir sevinç türküsü tuttur.
Sen de bir sevinç türküsü tuttur.
Evet, bu şiirimdeki şu husus çok mühimdir, Çanakkale Destanı ezelden-ebede bir umuttur.
Evet, şunu hassaten belirtiyorum, bu umut ve bu güven noktasında duran her Müslüman Türk Genci bu şuurla Dünya’ya meydan okur ve okuyacaktır da.
Çanakkale Destanı denildiğinde elbette şehidlerimiz, kahramanlarımız ve gazilerimiz en başta akla gelir. Bundan ayrı olarak da Mehmet Akif Ersoy akla gelir. Üstadımız Mehmet Akif Ersoy’u zaten bu yazı boyunca birkaç yerde yad ettik. Yazımızın sonunda yine yadedelim. Çanakkale Şehidleri için yazılmış şiirindeki şu mısraları hatırlayalım ve haykıralım.
Asım’ın nesli, diyordum ya, nesilmiş gerçek.
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar.
O, rükû olmasa, Dünya’da eğilmez başlar.
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilâl uğruna yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Evet, bu duygu ve düşüncelerle Çanakkale Savaşlarında ve tüm cephelerdeki Şehid ve Gazilerimizi bir kez daha rahmet ve minnet ile anıyorum. Ruhları Şad olsun.
Ahmet SANDAL