Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

Mahir Ünal, “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet biz bu sloganı biliyoruz”

Adalet ve Kalkınma Partisi

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Tanıtım ve medya Başkanı Mahir Ünal, “Sosyal medyada toplu halde bir sloganlı dillendiriyorlar. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet. Biz bu sloganı da biliyoruz” dedi.

Patisinin Iğdır 7. olağan kongresinde yaptığı konuşmada siyasetin tanımını yineleyen Mahir Ünal,  konuşmasında; “Siyaset kurumu millet iradesinin sandıktan alır ve devlet yönetimine yansıtır. Ve millet iradesi tek egemen bu iradedir. Peki biz şimdi bu siyaseti kendi irademize ve milletin iradesine sahip çıkmak adına yapıyorsak, o halde iradesine sahip çıkmayanlara siyasetçi diyebilir miyiz? İradesi olmayanlara siyasetçi diyebilir miyiz? Kendi iradesiyle hareket etmeyenlere siyasetçi diyebilir miyiz? Millet iradesine saygı duymayanlara siyasetçi diyebilir miyiz? Bugün bizim karşımızda siyaset yaptığını söyleyenler, öncelikle bunu bilmeliler kardeşlerim. Siyaset meşru bir zeminde yapılır. Yani siyaset yapan kişi devleti, devletin kurallarını, anayasayı, seçilmiş hükümeti, meşru görmek durumundadır. Valiye militan diyen, Kaymakama militan diyen, hakime, savcıya satılmış diyen, gazeteciye yandaş diyen, sanatçıya hakaret eden, öğretmene, çiftçiye hakaret eden ve anayasayı Cumhurbaşkanını gayrimeşru ilan eden bir anlayışın sahiplerine siyasetçi diyemeyiz. Çünkü siyaset meşru zeminde yapılır. Çünkü siyaset kendi iradesine ve millet iradesine sahip çıkmak, bu emaneti muhafaza etmek için yapılır. Siyaset millet için yapılır. Peki, millet dediğimizde neyi kast ediyoruz. Biz millet dediğimiz de en 81 ilde 83 üç milyon vatandaşımızı bir ve beraber olarak görüyoruz. Bunların tamamına aziz milletimiz diyoruz. Biz bu mücadeleyi bu milletimizin huzurunu kaçırmak isteyenlere, bu milletin demokratik siyaset amacını silahın şiddetin terörün gölgesinde kaybetmek isteyenlere karşı mücadele için yapıyoruz. Biz bu siyaseti belediyelerinin iş makinasıyla yolları kazıp, oralara el yapımı patlayıcılar yerleştiren bu ülkenin şehirlerini adeta cehenneme dönüştüren ve bu ülkenin şehirlerinde özerklik ilan etmeye kalkışan, bu ülkenin birliğine ve bütünlüğüne saldıran ve derdi siyaset olmayan kendi iradesi bulunmayan, dağdan talimat alanlara karşı bu mücadeleyi yapıyoruz. Biz diclenin kuzularını kurt kapmasın diye siyaset yapıyoruz” dedi.

İktidara geldikleri günden itibaren yapılanlardan bahseden Ünal, “Bakın iktidara geldiğimiz günden beri AK Parti olarak bir şey yaptık. Doğu ve güneydoğuyla ilgili dedik ki biz bu 3 şey yapacağız. Bölgesel kalkınmayı gerçekleştireceğiz, demokratikleşmeyi gerçekleştireceğiz, terörle mücadele edeceğiz. Hamdolsun bölgesel kalkınmada bölge aldığı yatırımlarla şuan da hızla gelişiyor, kalkınıyor. Yollarıyla, sağlık altyapısıyla, ulaşımıyla, eğitimiyle, huzuruyla bugün Iğdır bir huzur şehri değil mi? Kars’ın bir huzur şehri değil mi? Ağrı bir huzur şehri değil mi?  AK Partili kadroların işi gücü derdi davası kavgası bu milletin huzurunu refahını sağlamak, bu milletin huzuruna refahına saldırılarla da mücadele etmektir. Bunun neresi yanlış olabilir. Biz bu siyaseti bunun için yapıyoruz. Biz çocuklarımıza sahip çıkacağız ve irademize sahip çıktığımız gibi, gençlerimize sahip çıkacağız. Şimdi bir süredir bakın Boğaziçi Üniversitesinde öğrencilerimizin ilgisi olmayan dışardan gelenlerin öğrencilerimizi bahane ederek, başlattıkları olaylar var. Peki sorarım size bir partinin az önce tanımladığım ve anlattığım Cumhurbaşkanından, valisine, sanatçısına, kadar herkese hakaret eden ve herkesin gayrimeşru ilan eden ve siyasetle de işi olmayan bir partinin il başkanı oraya gidiyor. Kendisinin DHKP-C sempatizan olduğunu biliyoruz. Bunlar zannediyorlar ki biz unuttuk, bunların bu ülkenin savcısı şehit edildiğinde bu ülkenin şehit edilen şehit savcı Selim Kiraz için üzülmek yerine, savcımızı şehit edenlere karşı nasıl empati ve sempati beslediklerini unutmadık. Gazetelerinde, televizyonlarında DHKP-C militanlarını nasıl meşrulaştırmaya çalıştıklarını unutmadık. İntihar bombacısı ve bir örgüt üyesi olan kişi için hangi övgüler dizdiklerini ve hangi mağduriyetler oluşturduklarını unutmadık. Hendek kazanlar için arkadaşlarımız dediklerini unutmadık. Bu ülkenin huzuruna saldıranlar, bu ülkenin dirliğine düzenine saldıranlar için arkadaşlarımız dediklerini de unutmadık. Oraya gidip dün akşam İçişleri Bakanımız açıkladı. Gözaltına alınanlardan 79 tanesi DHKP-C ve TKPM-L üyesi.  Şimdi nerede öğrenci, hani öğrenci. Biz sizin ne yapmak istediğinizi biliyoruz. Biz sizin Gezi’de ne yapmak istediğimizi biliyorduk” diye konuştu.

Mahir Unal Kahrolsun istibdat yasasin hurriyet biz bu slogani biliyoruz1

“KAHROLSUN İSTİBDAT, YAŞASIN HÜRRİYET BİZ BU SLOGANI DA BİLİYORUZ”

Ünal, konuşmasının devamında ise, şunları kaydetti: “Dün akşam sosyal medyada toplu halde bir sloganlı dillendiriyorlar. Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet. Biz bu sloganı da biliyoruz. Bu sloganı Abdühamithan’ı hal etmek için harekete geçenlerin ve Abdülhamit Han tahttan indirilirken kimlerle gittiklerine bir bakın, Emmanual Karasu kimdir? Bir bakın.  Ve şimdi bakıyorum Pensilvanya’da kinin yanında saf tutan FETÖ’cü twit atıyor, ‘Kahrolsun istibdat yaşasın hürriyet’ diye. Bakıyorsun aynı twiti CHP milletvekili atıyor, bakıyorsun aynı twiti radikal bir solcu dağıtıyor. Şimdi siz hangi iradenin mensuplarısınız acaba? Siz hangi iradeyle hareket ediyorsunuz acaba? Sizin referans olarak neyi alıyorsunuz? Referans olarak demokrasiyi aldığınızı varsaysak, demokrasi bizatihi siyaset yapısı gereği demokratik siyaset hiçbir şiddeti, silahı, vandallığı kabul etmez. Bakın İsviçre’de geçen hafta bir yasal düzenleme yapıldı.  İsviçre, protesto eylemlerini terör eylemi sayacağını açıkladı. Danimarka’da başbakanın maketini yakan 3 kişi tutuklandı. Baydın, kongre baskını gerçekleştirenleri terörist ilan etti. Twitter, Trump şiddet çağrısı yaptı diye hesabını askıya aldı. Baydın Trump şiddet çağrısı yaptı diye, Trump’ı terörizme destek olmakla suçladı. Şimdi buyurun baktığınız dünyadaki fotoğraf bu. Ama bu ülkede isyan çağrısı yapan bu ülkede şiddet çağrısı yapan bu ülkede 52 kişinin hayatını kaybetmesine sebebiyet veren HDP ve bir Öcalan projesidir diyen PKK bir Öcalan projesidir diyen tabii ki PKK ile hareket ediyoruz diyen bir eş başkan için bugün hız özgürlük çağrısı yapıyorlar. Sizin demokrasi dediğiniz ülkelerde bu durum bu iken bu okul Türkiye’ye gelince şekil mi değiştiriyor, şiddet anlam mı değiştiriyor? Demokrasinin anlamı mı değişiyor söz konusu Türkiye olunca?”

Demokrasinin konumunun belli olduğuna her konuşmasında dikkat çeken Ünal, “Demokrasinin tanımı bellidir. Demokrasi halkın temsilcileri eliyle kendisini yönetmesidir. Halkın kimi seçtiği de bellidir. Bugün halkın seçtiğine söz de Cumhurbaşkanı diyenler, millet iradesine hakaret etmiş olmuyorlar mı? Hadi beraberce bir hatırlayalım. 2007 yılında ne oldu? 2007 yılında dediler ki size Cumhurbaşkanı seçtirmeyeceğiz dediler. Genelkurmay Başkanı çıktı dedi ki bizde de sözde Cumhurbaşkanı istemiyoruz özde Cumhurbaşkanı istiyoruz dedi hatırlayın. Tıpkı Bay Kemal’in sözde Cumhurbaşkanı ifadesini o gün kim kullanmıştı, o gün bugünkü Genelkurmay Başkanı kullanmıştı. Peki, siz Cumhurbaşkanı seçtirmiyorsunuz dediğinizde bu millet ne yaptı biz halkoylamasına gitmedik mi 2007 yılında 2007 yılında bu millet Cumhurbaşkanımı ben seçeceğim dedim mi, halk oylamasında. Yüzde kaçla? Cumhurbaşkanımı ben seçeceğim dedi yüzde altmış dokuz nokta bir yani yüzde yetmiş oranında dedi ki cumhurbaşkanını ben seçeceğim. Peki, o gün Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi millet tarafından onaylandı mı, onaylandı 2014 yılında da Recep Tayyip Erdoğan seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı oldu mu evet. Zaten 2007 yılında sizin parlamenter sisteminiz değişmişti. Şimdi diyorlar ya biz güçlendirilmiş parlamenter sisteme döneceğiz. Diyorum ki, güçlendirilmiş parlamenter sistem ne demek? Bir cevapları yok. Bu her halde deprem güçlendirmesi gibi bir şeyi anladığım kadarıyla. Peki, sizi tekrar parlamenter sisteme döneceksiniz 2007’de bu milletin yüzde 70’nin cumhurbaşkanımı ben seçeceğim dediği halk oylamasını yok mu sayacaksınız. Cevap yok. Şimdi bunlara alışık oldukları için millet iradesini yok saymaya alışık oldukları için cevap yok. Peki, biz Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile beraber bakın bu küresel salgın sürecini dünyada en iyi yöneten beş ülkeden birisi olduk. Sağlık altyapımızla, eğitim altyapımızla, her alanda yaptığımız hazırlıklar 18 yılda adeta bizi bu büyük salgına hazırlanmış. Ve az önce değerli Bakanım Ahmet Arslan Bey’in söylediği gibi. Bardak yüzde 80-90 oranında bu 18 yılda dolduruldu. Peki, bunlar nereye konuşuyorlar? Yüzde 10luk boş kısmı sürekli konuşuyorlar. Sizin zamanınızda bırakın bardağın dolmasını, ortada su koyacağınız bardak yoktu ortada. Hastaneye giderdik doktor bulursan ne ala. Hastane yoktu ki doktor olsun. Ben Kahramanmaraşlıyım. Bir tane ambulans geldi. Ambulansı kırmızı kurdeleyle sardılar tam bir hafta Kahramanmaraş’ta ambulans dolaştırdılar. Büyük olay bir tane ambulans gelmiş. Ambulansla nasıl biliyor musunuz? Ambulansı çağırdığınız zaman ambulansın yakıtının koymanız gerekiyor” ifadelerine yer verdi.

Ünal, konuşmasın sonunda ise, şunları söyledi: “Geçen gün Kahramanmaraş’a yeni 65 tane ambulans geldi tören bile yapmadık. Ben öğrenciydim öğretmen kara tahtaya yazı yazar. Tebeşir biter, öğretmen derki çocuklar tebeşirimiz kalmadı tebeşir parası. Bakın hiç unutmadığım bir olayı anlatıyım size hala içimde vallahi yaratır. Öğretmen tebeşir parası istedi, birer ret tebeşir parası getiriyoruz. Anne-babalarımızdan istiyoruz ertesi gün tebeşir parası gidiyor. Ve öğretmen ne yapardı biliyor musunuz. Sınıf listesini okurdu. Ahmet, götürür bir lirayı öğretmenimin masasına bırakıldı. Mehmet, götürür bir lirayı öğretmenin masasına bırakırdı. İsmini söylemeyeceğim bir arkadaşımın ismini okudu sıra arkadaşı ayağa kalktı iki elini şöyle sıraya koydu ama başını kaldıramıyor. Öğretmen ismini tekrar söyledi. Yine çocuk başını kaldıramadı fakat gözlerinden sıranın üstüne gözyaşları damlıyor. Para getirememiş. 1 lirayı getirememiş. O çocuk o sınıfta içine düştüğü duruma mı yansın, o 1 lirayı bulamadığına mı yansın. Odun kalmaz sabahları odunluktan birer odun alıp giderdik okula. Bugün okullarımızda öğrenci ilk gün sınıfa gittiğinde sırasının üzerinde kitaplarını buluyor tahtası akıllı tahta. Devlet tabletini dağıtıyor. Allah’a şükürler olsun. Çünkü devlet artık milletin devleti. Artık milletin seçtikleri devleti yönetiyor.

İki rakam daha vereceğim. 2002’de biz iktidara geldiğimizde toplanan her yüz liralık verginin 86 lirası faize gidiyordu. Oluşturulan bütçenin yüzde 46’sı faiz giderleriydi. Bugün toplanan her 100 liralık verginin 12 lirası faize gidiyor. Peki, o 86 lira nereye gidiyordu biliyor musunuz? Faiz lobilerine gidiyordu. Bir rakam daha vereyim size. 2002 yılında OECD verisi olduğu için dolar üzerinden söyleyeceğim. 2002 yılında günlük kazancı 4 doların altında olanların Türkiye’deki oranı ne kadardı biliyor musunuz? Yüzde 33’tü. Yani toplumda her üç kişiden birisinin günlük kazancı dört doların altındaydı. Peki, bugün nereye düştü biliyor musunuz?  Yüzde bir buçuğa düştü. Yani yüzde 33 nere yüzde bir buçuk nere. Utanmadan bir de diyorlar ki biz eskiden daha iyiydik. 90’lar muhteşemdi, öyle güzeldi. 90’larda insanlar tedavi olmak için hastane, okumak için okul bulamıyorlardı.

Bugün bunu gerçekleştiren bizatihi milletin kendisidir. Şimdi diyorlar ya nasıl gideceksiniz, nasıl gideceğiz? Seçimle ya da başka şekilde gideceksiniz. Kusura bakmayın biz bu emaneti bu milletten aldık, bizim gelmemize de gitmemize de karar verecek olan bu aziz millettir sadece.

Biz 2023’e, 2053’e, 2071’e yürüyoruz. Biz bu siyaseti bu aziz millete hizmet etmek için yapıyoruz. Bugün bu salonda toplanan AK Parti siyasetinin değerli mensupları, kıymetli dava arkadaşlarım her biriniz şunu bilmelisiniz ki, bizim davamız kuru bir iktidar davası değildir. Bizim için siyaset bir makam ve mevki kavgası da değildir. Biz bu meseleye sadece görev ve sorumluluk olarak bakıyoruz. Biz bugün bu görevde oluruz, yarın başka bir görevde oluruz. Bu dava adamının eskisi yenisi olmaz. Makam ve mevki sahiplerinin eskisi ve yenisi olur. Biz bir dava adamlarına eski ve yeni diye bakmayız. Dava adamı bugün bir görevde, yarın başka bir görevde sorumluluk alır. Çünkü ast olan nedir? Asıl olan dava taşını gediğine koymaktır.19 yıldan beri verdiğimiz bu mücadelede bizim yolumuz aydınlık. Yeter ki kendimize güvenelim. Türkiye’ye güvenelim, inancı ve umudunu yüreklerimizden eksik etmeyelim kardeşlerim. Allah yolumuzu açık etsin, Allah yar ve yardımcımız olsun, kongremiz hayırlara vesile olsun.”