İnsan, yaşadığı çağdaki nesnelerden, eşyalardan, genel bakış açısından ve toplumun gidişatından etkilenir ve insan bilinci bu ve buna benzer sayısız dış etkenin, kendi dışındaki şartların bileşiminden meydana gelir.
İnsan bilinci yaşadığı toplumun özeliklerinden ve dış etkenlerden ne kadar bağımsız ve ne kadar alakasız ise, o kadar aslına ve özüne, yani fıtrata yakındır.
Ancak gel gör ki, her insan etten ve kemikten müteşekkil bir varlıktır, robot değildir ve içinde bulunduğu toplumdan, kendi dışındaki şartlardan ve yaşadığı çağın özelliklerinden etkilenmektedir.
Ne öğretildiyse, kendisine ne gösterildiyse ona doğru yönelmeye, gördüklerine ve kendisine öğretilenlere inanmaya meyyaldir insanoğlu.
Kıyafeti düzgün insanı dürüst, kıyafeti eski-püskü insanı fakir, kravatlı insanı memur, saçları dağınık ve bakımsız kişileri hippi, vücudu şekilli ve pazuları şişkin kişileri sağlıklı, göbekli ve şişman adamları ya da kadınları sağlıksız sayar ve öyle sanırız. Bunlar gibi daha nice örnekler verilir. Hâlbuki bu sandıklarımız ve öyle saydıklarımız her zaman öyle değildir ve kesin doğru değildir.
Ancak bilinç altımızda oluşan düşünce ve görüşler ile şartlanmışlıklar bizi o şekilde bir kanaate sevkediyor. O kanaatlerin bir kısmı elbette yanılgıdır.
Dış görünüşe aldanmamak gerekir. Ancak bazen bazı kişilerin dış görünüşünden huylanırız. Bir garip kılıklı, ancak yüzünü dahi görmediğimiz, hatta sesini dahi duymadığımız bir adamın dış görünmüşe göre tavır alırız. Mesela bir lokanta önünde garip ve pejmürde kıyafetli bir adam gördüğümüzde, o adam hakkında, “aç ve parasız adam, lokantacıdan bedava yemek isteyecek ya da benzeri” düşünceleri zihnimizde oluşur. Kılık kıyafeti düzgün olmayan adamdan şüphe duyarız da kılık kıyafeti yerinde kravatlı bir adamı güvenilir buluruz. Halbuki pejmürde kılıklı adam güvenilir biridir de öbürü yani kravatlı olan belki de dolandırıcıdır.
Paran varsa, kılık kıyafetin düzgündür. Kılık kıyafetin düzgün ise sen de düzgün adamsın. Şartlanmışlığın sonucu işte bu.
Belki de o kılık kıyafeti düzgün kişi dolandırıcıdır. Zaten dolandırıcılar artık daha çok takım elbiseli ve kravatlı oluyor.
Kılık kıyafete göre ve dış görünüşe göre karar veriyoruz ki bu durum bir şartlanmışlıktır.
Gerçi bu durum, yani kılık kıyafete göre insanı değerlendirmek ve ona göre hüküm vermek, tarihlerden beri böyledir. Çok eski toplumlarda da insanlar kılık kıyafetine göre değerlendiriliyordu.
Nasreddin Hocamızın “ye kürküm ye!” fıkrasını duymayanımız vardır elbette. Bir kez daha hatırlatalım.
Nasreddin Hoca, yaşadığı yerde, bir akşam bir ziyafet olduğunu öğrenir ve o ziyafete girmek için, önce çok pejmürde, çok eski adeta hırpani kılık seçer ve o elbise ile ziyafet mahalline gider. Kapıdakiler Nasreddin Hoca’yı o kılık kıyafet içerisinde tanımazlar ve “haydi git buradan defol, senin gibilerin yeri değil burası” diyerek kovarlar.
Nasreddin Hoca oradan kovulunca doğrudan evine gider ve bu sefer, çok güzel ve çok gösterişli kıyafetler giyerek aynı yere gider ve saygıyla karşılanır ve içeri buyur edilir. İçeride sofraya oturan Nasreddin Hoca oradakilerin huzurunda yemek tabağına kürkünün ucunu uzatarak “ye kürküm ye!” diye seslenmiş ve bu yemek senin hakkın şeklinde bir mesaj vermiştir. Yani, “ben bir insan olduğum için değil, kılık kıyafetim için değer görüyorsam, bu yemek benim hakkım değil” diyerek o sofrayı terk etmiştir.
Nasreddin Hoca bir evliyadır. Yaşadığı yıllarda, bulunduğu çevrede değeri bilinmeyen ya da çok az kimse tarafından takdir edilen bir evliyadır. Allah O’ndan razı olsun.
Şartlanmışlık esasında toplumsal psikolojik bir durumu ifade eder.
İnsanlar, insanlara yalnız insan olduğu için değer vermiyor. Başka özellikleri için değer veriyor. Elbisesine, kravatına, parasına, mevki ve makamına bakarak değer veriyor. Bunlar birer şartlanmışlıktır.
İnsanlar aynı zamanda topluma bakarak da değer veriyor. Toplum belirliyor insanların konumunu ve durumunu. Toplumun belirlediği durum ve konuma göre bizler de insanlara değer veriyoruz ya da vermiyoruz.
Bir hareket ya da bir olay karşısında topluma uymak ve herkes gibi düşünmek, herkes gibi davranmak zorunda değilsiniz. Eğer bir olay karşısında hiç düşünmeden davranıyor ve anında tepki veriyorsanız o da şartlanmışlık ve bilinç altının bir sonucudur.
Sözü uzatmaya gerek yok. Olaylara ve kişilere bağımsız ve objektif bakıyorsak şartlanmışlık bizden uzaktır, aksi halde görünüşe ve topluma göre tavır alıyorsak bu durum sosyopsikolojik bir sorundur.
Yüce Rabbim bizlere olay ve kişilere şartlanmışlık ile bakanlardan değil tarafsız ve objektif bakanlardan eylesin. Amin.
İnsan, önce insandır, vesselam.
Ahmet Sandal