ANIZ YANGINLARINDA HEP HAYVANLAR KATLEDİLMEZ İNSANLAR DA ÖLÜR

ANIZ YANGINLARINDA HEP HAYVANLAR KATLEDİLMEZ İNSANLAR DA ÖLÜR Bu satırları Diyarbakır’ın Çınar İlçesi ile Mardin’in Mazıdağı İlçesi arasındaki çok geniş bir alanda çıkan anız yangınında 12 kişi hayatını kaybetmesi ve 78 kişinin de yaralanması sonrasında yazıyorum. Elbette bu yangında vatandaşlarımızın can kaybı ve yaralanması çok üzücü ve düşündürücü bir durumdur. Aynı yangında alevlerin arasında kalan […]

KAHRAMANMARAŞLI ŞAİR YAZAR AHMET SANDAL 2021 YILINDA ON KİTAP YAYINLADI

ANIZ YANGINLARINDA HEP HAYVANLAR KATLEDİLMEZ İNSANLAR DA ÖLÜR
Bu satırları Diyarbakır’ın Çınar İlçesi ile Mardin’in Mazıdağı İlçesi arasındaki çok geniş bir alanda çıkan anız yangınında 12 kişi hayatını kaybetmesi ve 78 kişinin de yaralanması sonrasında yazıyorum. Elbette bu yangında vatandaşlarımızın can kaybı ve yaralanması çok üzücü ve düşündürücü bir durumdur.

Aynı yangında alevlerin arasında kalan çok sayıda büyük ve küçükbaş da öldü. Tabi anız yangınlarında yıllardır katledilen çekirge, yılan, fare, karınca, kertenkele, kaplumbağa, kelebek ve böcek gibi milyonlarca canlıyı da dikkate alırsak, facianın boyutları daha da ciddileşir. Daha o yangınlarda yakılan bitkileri, ağaçları, lale, sümbül ve diğer çiçekleri yazmadım. Maalesef anız yangınlarında bitkiler de katlediyor.

Bu satırların yazarı anız yangınlarının önlenmesi ve gereken tedbirlerin Tarım ve Orman Bakanlığınca ve daha önceki dönemlerde de Çevre ve Orman Bakanlığınca alınması için belki 10, belki 20 ve belki daha fazla köşe yazısı yazmıştır. Hatta köşe yazısından daha da mühim olarak bu hususta resmi bir rapor bile düzenleyip zamanın Çevre eve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na o resmi raporu tevdii ettik.
O rapor uygulanmadı.

O rapor uygulansaydı belki anız yangınları bu kadar fütursuzca devam ettirilmezdi. O raporun tarihi ya 2008 ya da 2009’dur. Tabi 2010 da olabilir. 2011 olmaz. Çünkü 2011 yılında Çevre ve Orman Bakanlığı kapatıldı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kuruldu. Veysel Eroğlu’nun görevi de o tarihte son buldu.

Tabi burada kimin Bakan olduğu önemli değil, benim o anız yangınlarının önlenmesine dair yazdığım resmi raporda önerdiklerimdir.
O Raporda şunları önermiştim ve uygulanmasını istemiştim.

Çiftçiyi anız yangınlarından sorumlu tutmanın yolu “bildirim zorunluluğudur.”

İddia ediyorum ki, anızları yaklaşık olarak yüzde yüz oranında çiftçinin kendisi çıkartmaktadır. Ancak sorsan çiftçi bundan kendisini asla sorumlu tutmuyor. Zaten uygulamada en büyük sorun, anız yangınlarını yakan ve başlatanların tespitidir. Bu çok zor olmaktadır. Anız yangınları sonunda, Jandarma ya da ilgili Bakanlık yetkilileri işleme başladıklarında, tutanaklarda “anız yakan tespit edilememiştir” şeklindeki meşruhat çoğunlukla mevcut olmaktadır.

Zaten, toprağın sahibi çiftçi de, çoğunlukla “anızı kim yaktı, neden yaktı bilmiyorum, yoldan geçen birisi yanan sigara izmariti atmış” vb gibi yalanlara sarılmaktadır. Esasında anız yakma alışkanlığı çiftçilerde mevcut olduğu için ve yukarıda belirttiğim gibi anızları yaklaşık olarak yüzde yüz oranında çiftçinin kendisi çıkarttığı için anızı yakan az-çok tahmin edilmektedir. Gel gör ki, tahmin ile bir işlem yapılmamaktadır. Kesin delil olmadan anız yaktığı tahmin edilse de çiftçiye ceza verilememektedir.

Bu bir çelişkidir. Bunu gidermenin yolu var.

Toprağındaki anızı yakılan çiftçi, bu yakılmış anızın durumunu en geç 30 gün içinde (30 gün uzun ise en geç 15 gün içinde) en yakın Jandarma Karakolu’na ya da Tarım İlçe Müdürlüğüne bildirmek zorunluluğunda olsa, acaba o çiftçi o anızını yakar mı? Yaksa da, bu sefer bildirim yükümlülüğünü yerine getirmek zor olacaktır. Birçoğu bildirmeyecektir. İşte o zaman da anızın yakıldığını bildirmediğinden gereken cezaya müstehak olacaktır.

Bu yöntemi Tarım ve Orman Bakanlığı mutlaka denemek ve uygulamaya sokmak zorundadır.
İşte ben bunu bir resmi Raporla 10 yıldan fazla önerdim ve görevimi yaptım. Üstelik bu hususu belki on kere köşe yazımlarımda da gündeme getirdim. Yine görevimi yaptığımı düşünüyorum.
Benim resmi bir rapor yazarak öneri getirip getirmediğim de önemli değil, mühim olan bu tedbirlerin uygulanmasıdır.

Yani benim önerim olan “bildirim yükümlülüğüdür.”

Benim şahsi kanaatime göre anız yangınlarında bu bildirim yükümlülüğü fayda sağlayacaktır. Çiftçiler bu bildirim yükümlülüğünden dolayı anız yakmaktan vazgeçeceklerdir.
Anız yangınları bakın eskiden beri milyonlarca canlının böcek, kertenkele, kaplumbağa, fare, kelebek, çekirge, yılan, karınca vb gibi zavallı hayvanların katledilmesine neden olurken, daha birkaç gün önceki yangında bir kez daha görüldü ki, anız yangınlarında insanlar da öldürülebilmektedir.

Diyarbakır’ın Çınar İlçesi ile Mardin’in Mazıdağı İlçesi arasındaki çok geniş bir alanda çıkan anız yangınında 12 kişi hayatını kaybetmesi ve 78 kişinin de yaralanması anız yangınlarının ne kadar ciddi bir sorun olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Anız yangınında ölen vatandaşlarımıza rahmet, yaralılara şifalar diliyorum. Üzüntümüz sonsuzdur. Hem insanlar için ve hem de hayvanla ve bitkiler için üzülüyorum.
Biz üzülsek de ve bu sorun bu kadar ciddi ve büyük tehlike teşkil etse de anız yangınları konusunda neden hiçbir tedbir alınmıyor. Bundan birkaç yıl önce yazdığım bir yazıda açıkça sormuştum: “Anız yangınları önlenemiyor mu ya da önlenmek istenmiyor mu?” Bu soruyu yine soruyorum.

Önceki yazılarımda da belirtmiştim. Yine iyi niyetle düşünüyor ve görüşümü açıklıyorum: “Anız yangınları önlenmek istenmiyor diye bir şey yok, önlenemiyor.”
Elbette, Tarım ve Orman Bakanlığı anız yangınlarını önlemek ister. Ancak bir türlü önleyemiyor.

Nedeni “bilinçsiz çiftçilerle mücadeleyi göze alamamak” diye özetleyeceğimiz bir gerçek olabilir. Başka bir durum da olabilir.

Basit bir gerçek bu.

Çiftçilerimiz çoğunlukla bilinçsiz, çiftçilerimiz çoğunlukla bencil. (Sözüm meclisten dışarı. Çevre dostu, tabiat aşığı çiftçilerimize saygımız ve sevgimiz var)
Bilinçsiz, bencil çiftçi, toprağı görür de toprağın bağrındaki nice canlıları görmez. O çiftçiler için toprak, toprağın bağrında kendi halinde yaşayan hayvanlardan, bitki, çiçek ve böcekten önce gelir! Tabi bu düşünceleri yanlıştır. Tabiattaki her şey belli bir uyum içindedir. Belki toprağın asıl sahipleri, toprağın bağrında kendi hallerinde yaşayan böceklerdir, kirpilerdir, yılanlardır, farelerdir, kelebeklerdir, kertenkelelerdir, kaplumbağalardır. Toprakta kendiliğinden açan, yani çiftçiler ekip de çaba sarf etmediği çiçeklerdir.

Bir kaplumbağa, eğer insanlar onlara zarar vermese, belki de 150 yıl, 200 yıl yaşama kapasitesine sahiptir. Yaşama kapasitesi ortalama 70-80 yıl olan insanoğlu ne de aymaz, ektiği toprağa sanki sonsuza dek sahipleneceğini sanan çiftçi ne kadar da düşüncesiz, ne de hırslı! Sanki toprak kendisinin?

O topraktaki bir çınar ağacı yeri gelir, 1000 yıl yaşar, yeri gelir 2000 yıl yaşar. İnsanoğlu da ne kadar düşüncesiz, ne kadar fikirsiz, sanki kendisi 100 yıl yaşayacak! Topraktan başkasını görmeyen çiftçi ne kadar da dar düşünceli !100 yıl yaşaması bile çok ender olan insanoğlu, 100 yıl yaşaması dahi nadirattan olan çiftçi, tabiatta yüzlerce yıl, binlerce yıl yaşayan hayvanlara, ağaçlara pek de sahiplik hakkı vermez. Ne garip!

Neyse bu garipliği bir tarafa bırakalım. Anız yangınlarının önlenmesi konusu tekrar dikkat çekelim.
Ben bir gariban yazar olarak bu sene de yine dikkat çektim. Bilmiyorum gelecek sene yine dikkat çekecek miyim?
Ahmet SANDAL

 

Exit mobile version