ATASÖZLERİ Mİ, HATA SÖZLERİ Mİ?
Toplumlar neyle beslenir? Toplumları ne ayakta tutar? Toplumları ne yere yıkar? Toplumları nasıl uyuşuk ve etkisiz hale getirirler?
Ha, bir de “toplum mühendisliği” var?
Toplum mühendisliği nedir?
Toplum mühendisliği, “bir metalin belirli şekle sokulması için teknik elemanlar tarafından makineden (tornadan) geçirilmesi gibi, bir heykeltıraşın bir mermeri yontması gibi, bir marangozun bir ahşabı hızarda biçimlendirmesi gibi, bir plastiğin sıcak kazanlarda eritilmesi gibi ve bilumum maddi varlıkların çeşitli işlemlerle şekillendirmesi gibi, toplumdaki fertlerin belirli düşünce kalıplarına sokulması için gerçekleştirilen sosyolojik, psikolojik ve diğer metodolojik çalışmaların tamamına toplum mühendisliği denir.”
Yani esasta yapılan işin çok farkı yok. İşlemden geçirilme şekli ve işlemden geçirilen farklı olsa da tornadan geçirme, yontma, şekil verme, kalıba sokma ameliyesi her ikisinde de geçerlidir.
Maddi şeyler maddi işlemden geçiriliyor. Manevi ve ruha ait işler de manevi işlemden geçiriliyor.
Evet, Dostlar, toplumlar, manevi ve kültürel değerleriyle beslenir. Özünden ve tarihinden güç alır. Toplumları kendi öz benliği ve tarihi ayakta tutar.
Bir toplumu yıkmanın ve onu etkisiz hale getirmenin en basit ve en kestirme yolu, onu tarihinden ve köklerinden koparmaktır.
Bu nasıl sağlanır?
Toplum mühendisliği ile sağlanır. Toplum mühendisliği ile nasıl sağlanır?
Bu işleme bir örnek, atasözleri ya da veciz sözler şeklinde adlandırılan ve toplumda yaygın şekilde kullanılan sözlerdir.
Bir de atasözleri denilen ve toplumdaki fertleri ince ince yönlendirmekte kullanılan yanlış sözler vardır.
Evet, toplum mühendisleri, toplumları zaman içinde belirli sözlerle adeta ruhlarına, “yavaş yavaş bir zehir enjekte eder gibi”, “bir uyuşturucu ilaç verir gibi” uyuturlar. Uyutulan toplumlar benliğini yitirir.
Uyutulan, özünden kopartılan toplumlar zavallı, acınası bir hale gelir.
Biz zavallı, acınası hale getirilmiş bir toplumuz.
Öyle ki adeta ruhumuza yavaş yavaş bazı sözler atasözü adı altında ya da veciz söz adı altında mi ilmek ilmek işlenmiştir.
İşte o atasözleri, daha doğrusu, “o hata sözlerinden birkaç tanesi.”
“Gemisini kurtaran kaptan.”
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın.”
“Elle gelen düğün bayram.”
“Gözlerimi kaparım, vazife yaparım.”
“Kıl beşi, kurtar başı.”
“Her koyun kendi bacağından asılır.”
Ve daha bunlar gibi nice sözlerde bireysellik, bencillik ya da toplumsal sorumsuzluk aşılanmaktadır.
Kişileri bir toplum içerisinde yaşadığını ve o toplumun bir gemi olup da aynı denizde ve aynın istikamette yol aldığını unutturan her ata sözü, görünüşte ata sözü olsa da esasta “hata sözüdür.”
Bir toplumda bencillik, vurdumduymazdık, bireysellik hâkim ise, nedeni işte bu tür sözlerdir.
Halbuki Müslüman bir toplumda bireysellik değil içtimai dayanışma esastır.
Bizim inancımıza ve bizim fikrimize göre, bir toplumda yetişen bir ferdin yapmış olduğu her hata, her kusurdan o toplumun tüm fertleri de sorumludur.
Bu toplumda menfaatçilik de yaygınlaştı maalesef.
Menfaatçiliğe kapı aralayan güya bir atasözü, güya veciz bir söz: “Almadan vermek Allah’a mahsustur.”
Bu söz ilk bakışta masum görünür. Ancak hiç de masum değil. “Almadan vermek Allah’a mahsus” sözü toplumda çıkarcılığı teşvik ederek, neticede insanlar menfaati olmayana selam vermez hale gelirler.
Fuzuli diyor ya: “Selam verdim, rüşvet (menfaat) değildir diye almadılar.”
Adeta o hale geldik. Menfaati, faydası olmayan insanlara kimse selam vermez oldu.
Bir başka yanlış söz de şudur: “Al gülüm, ver gülüm.”
Ticarette geçerli olan bu söz tüm toplum ilişkilerinde geçerli olursa o toplum iflah olmaz ve herkes her şeyi karşılıklı menfaat üzerine kurar ki, bu da bir toplumu uçuruma götürür. Her şey menfaat olursa, samimi dostluk kalmazsa, bireysellik artarsa toplumdaki fertler sanki dağılan bir tespihin taneleri gibi birbirlerinden uzaklaşırsa, böyle bir toplum, esasında toplum dahi sayılmaz.
Bir de yüzeysellik hakimdir bu toplumda. Görünüşe önem verir olduk. Sathi (yüzeysel) bir hal hatır olur sorar olduk birbirimize. Adam “nasılsın” diye alışkanlık gereği ve yüzeysel bir biçimde soruyor, cevabını dahi almadan yürüyüp de gidiyor. Acayip bir durum bu.
Bireyselleşme, menfaatçilik ve yüzeysel ilişkiler bir toplumu toplum olmaktan çıkarır. Bu üç sorunun nedeni, toplumdaki “sözde atasözleri, özde hata sözleridir.” Çünkü o sözlerle biçimleniyor ruhumuz.
Maalesef, ruhumuza bir zehir gibi zerkedilen güya atasözleri, esasta hata sözleri ile bu hallere geldik. Menfaatçi, yüzeyselci ve bireyselci bir toplum olduk. Fertleri arasında bencilliğin zirve yaptığı bir toplum olduk.
Toplumdaki bu yozlaşmanın ortadan kaldırılması, samimi, candan ve hasbi dostlukların yaygınlaştırılması için adeta seferberlik ilan edilmeli ve insanlar birbirlerine aynı bir makinenin dişlileri gibi muhtaç olduklarının şuurunda olması gerekir.
İnşallah, eski günlerdeki gibi, ecdadımızın örnek olduğu gibi birbirimize samimi olarak, hasbi olarak bağlanırız ve candan severiz birbirimizi.
O günleri tekrar yaşamak dileğiyle.
Ahmet SANDAL