ÇALIŞAN ÇOCUKLARIMIZ

  Onlar önce bebektiler, ağlayışları bile aynıydı, aynı sesti. Daha sonra serpildiler birer yetişkin oldular, evlerine ekmek götürmeye başladılar. Kimi tamircide, kimi tornacıda veya başka mesleklerde çalışırlar. Bazıları da bir yandan okulunu okurken, aile bütçesine katkıda bulunurlar. Hepsinin de ayrı bir hayat hikâyesi var. Hayat hikâyesi deyince aklımıza hemen Kemalettin Tuğcu geliyor çocukluk yıllarımızın çocuk […]

mustafa önyurt

  Onlar önce bebektiler, ağlayışları bile aynıydı, aynı sesti. Daha sonra serpildiler birer yetişkin oldular, evlerine ekmek götürmeye başladılar.

Kimi tamircide, kimi tornacıda veya başka mesleklerde çalışırlar. Bazıları da bir yandan okulunu okurken, aile bütçesine katkıda bulunurlar.

Hepsinin de ayrı bir hayat hikâyesi var. Hayat hikâyesi deyince aklımıza hemen Kemalettin Tuğcu geliyor çocukluk yıllarımızın çocuk romancısı, onun kitaplarını okurken, kimimiz tamirci çırağı veya ayakkabıcı çırağı veya bir simitçi olurduk. Ama hepside evlerine üç beş kuruş götürürlerdi.

Kiminin anası yoktu, kiminin babası, körpecik vücutlarıyla, kocaman bir hayatı kucaklamışlardı.

Yıllar geçse de günümüz dünyasında çalışan çocuklarımızın, bugünde hayat hikâyeleriyle karşılaşırız. Bazen bir kaportacıda veya tamirci dükkânlarında onları kendi gelecekleriyle ilgili hayaller kurarken görürüz. Elleri yüzleri yağ pas içinde olsa da gözlerindeki ışıltıda yenidünyaları yakalarsınız.

Çocukların meslek edinmeleri sadece yoksulluğa bağlı değildir.  Bazı aileler, çocuklarının gelecekte iş bulma şansını artırabilmek ve ayrıca sokağın tehlikesinden korumak için, onları çalışma ortamına sevk etmektedirler. Bu amaçla çocuklar bazı meslek dallarına çırak olarak çalışmak için verilmektedir.                

 Peki, Allahın bize sunduğu bu varlıklarımıza kucak açabiliyor muyuz? Onların dünyasında onlarla bir şeyleri paylaşabiliyor muyuz? Oysa kaynak yapan küçücük elleriyle onlar, dünyayı aydınlatıyorlar, bir boyacı çocuk boyadığı ayakkabıda dünyayı renklendiriyor.

Torna makinesinin sustuğu anda, yanık bir türkü içimize akmaya başlar ve yüreğimizden bir şeyleri alıp götürür uzaklara. Sohbetler sürdükçe makineleşen dünyadan uzaklaşıp insana, daha doğrusu bu gençlerin dünyasına girdiğimizi hissederiz.

Öyleyse kentin ağır yorgunluğu onların üzerine çökmeden, onlarla hayatı paylaşmaya ne dersiniz? 

Mustafa Önyurt

Exit mobile version