CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ İÇİN BAZI GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİM

Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi 2018 yılının Temmuz ayından beri fiilen uygulanmaktadır. Sistemin uygulamasının üçüncü yılına yaklaştığımız bu günlerde, 34 yıllık bir kamu görevlisi bilgi ve tecrübesi, yanında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu ve master’ini kamu yönetimi alanında yapmış bir Kardeşiniz olarak sizlere sözkonusu yönetim sisteminin üç yıllık uygulaması hakkında bazı görüş ve önerilerimi sunmak […]

Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi 2018 yılının Temmuz ayından beri fiilen uygulanmaktadır. Sistemin uygulamasının üçüncü yılına yaklaştığımız bu günlerde, 34 yıllık bir kamu görevlisi bilgi ve tecrübesi, yanında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu ve master’ini kamu yönetimi alanında yapmış bir Kardeşiniz olarak sizlere sözkonusu yönetim sisteminin üç yıllık uygulaması hakkında bazı görüş ve önerilerimi sunmak isterim.

Öncelikle şu noktayı belirteyim, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, şu üç yıl içerisinde şunu net olarak gözlemledik ki, TBMM ve Bakanlıkların yetki ve görevleri azalmış Cumhurbaşkanlığının yetki ve görevleri artmıştır.  Zaten bu durum beklenen bir durumdur. Herhangi bir sürpriz yok.

TBMM’nin, Bakanlıkların etkinliği ve gücünün Parlamenter Sistemdeki kadar, bu sistemde de etkili ve güçlü olması mümkün müdür? Elbette, mümkün değildir. TBMM’nin ve Bakanlıkların etkinliği ve gücünün Parlamenter Sistemdeki kadar, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde de etkili ve güçlü olması halinde, sistem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olmazdı, sistemin adı, parlamenter sistem olurdu.

İşin doğasından dolayı, elbette Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde TBMM’nin gücünün eskisi kadar olması mümkün değildir. Çünkü TBMM’nin yerine getirdiği bazı görevler artık Cumhurbaşkanlığındadır. Artık yeni dönemde, Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Artık, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler dışında, geniş bir alanda artık birçok iş, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile yerine getirilmektedir. Halbuki daha önce bu hususlarda TBMM’den kanun çıkartmak gerekiyordu. Mesela, eskiden Bakanlıkların kurulması ve kaldırılması kanun ile oluyordu. Artık bu hususta Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yeterlidir.

Bu durum elbette pratiklik ve hız açısından olumludur. İşler daha süratli görülebilmektedir. TBMM’ye götürülmesi gerekli olmayan bazı basit işler dolayısıyla vakit kaybedilmesi elbette uygun değildir.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmeden önce Anayasa’nın 8. Maddesi şöyle idi: “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” Peki, yeni dönemde bu madde ne hale getirilmiştir: “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” Artık Bakanlar Kurulu yoktur ve yürütme konusunda tek yetkili mercii cumhurbaşkanlığıdır. Bu durum da güçlü bir Devlet yönetimi için uygun görülebilir ve herhangi bir mahzur taşımaz. 

Eskiden Anayasanın  73. Maddesine göre, “vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir” denilmekteydi. Artık bu hususta yetkili merci Cumhurbaşkanlığıdır. Böylece Bakanlar Kurulunda böyle bir durumda kararname imzalanması zaman alacakken, artık daha hızlı karar alınabilmektedir.  Bu hususta örnekler çoğaltılabilir.

Eskiden kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkili idi. Şimdi bakanlar Kurulu mevcut olmadığı için Bakanlıklar için böyle bir yetki de yoktur. Anayasa’nın 88. Maddesine göre kanun teklif etmeye yalnızca milletvekilleri yetkilidir. Eskiden Bakanların üçlü kararname dedikleri bir yetkisi var idi. Üçlü kararname, üst görevlere atanırken çıkarılan kararnamede, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Bakan’ın imzasının bir arada olması demekti. Şimdiki dönemde Bakanların böyle bir yetkileri yoktur.

Bu hususlarda Bakanlıkları tekrar güçlü ve etkili kılmak için bir çalışma ve çaba gerekli midir? Bunu sizlerin görüş ve düşüncelerinize bırakıyorum. Benim şahsi görüşüme göre, atamalarda Bakanların imzaları alınmasa da, eğer görüş ve fikirlerine başvuruluyorsa, sistem böyle devam edebilir. Çünkü her Bakan, kendi belirleyeceği ya da birlikte karar verildiği bir ekip ile çalışmak ister.

Konuya bir de Dünya genelinde bakalım: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine benzer Başkanlık ya da Yarı Başkanlık Sistemini uygulayan Devletlerde Parlamento ve Bakanlıkların yetki ve güçleri bizdekilerden farklıdır. ABD’de parlamento yerine geçen iki meclis vardır. Biri Temsilciler Meclisi, diğer Senato’dur ve her ikisi de sistem içerisinde etkili ve güçlü konumdadır. ABD’de fren-denge sistemi sözkonusudur. ABD’deki Kongre (Temsilciler Meclisi ve Senato) bütçe açısından oldukça güçlü konumdadır. Yarı Başkanlık Sisteminin uygulandığı Fransa’da zaten, adı üzerinde Başkan o kadar da güçlü konumda olamaz. Sistem bütünüyle Başkan üzerine inşa edilmediği için Fransa’da parlamento da güçlüdür.

Bizim Ülkemizde de fren-denge kavramı çerçevesinde bir sistem oluşturulabilir. Aksi halde, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde TBMM ve Bakanlıklar yönünden herhangi bir yeni düzenleme yapılmadan aynen böyle devam edilmesi, kamu yönetiminde, etkinlik, verimlilik ve ekonomiklik bakımından, performans yönünden devamlı surette tartışılacaktır.

Bu hususlar tartışmaya açık olsa da şu hususta bir görüş birliği olduğu da açıktır: Konuyu bilenlerden ve durumu müşahede edenlerden kiminle görüşseniz, kamu yönetimde görev almış kimlerle konuşsanız, mesela şu hususta nerdeyse bir görüş birliği vardır: “Bakanlıklardaki Müsteşarlıkların çok acil ihtiyaç olduğunu nerdeyse işin ilgililerinden herkes söyleyecektir.”

Bu yazının yazarı da aynı görüştedir. Evet, Bakanlıklarda Bakan Yardımcılıkları “Müsteşar” kadar koordinasyon ve istişare açısından etkili ve de yetkili değildir. Müsteşar, adı üzerinde, istişare etmek ve değerlendirmekten gelir. Müsteşarlıkların, Bakanlıklarda yönetim içerisinde ağırlığı ve adeta denge görevi gören bir yapısı vardı.  Netice itibariyle Müsteşarlıklar bir ihtiyaçtır.

Yazımı sonlandırmadan önce iki noktaya yer vermek istiyorum.

1-Bir bürokrat ve kamu yönetimi alanında bilgi ve tecrübe sahibi bir Genel Müdür arkadaşımın şahsımla bir sohbette dile getirdiği şu sözü de önemine binaen belirtiyorum. “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildiğinde, en üst düzeydeki teşkilat ve yapılanmanın, Başbakanlığın yapısı esas alınarak sağlanması daha uygun olurdu.”

2: Birinci maddede belirttiğim husus, üst düzey bir bürokratın görüşüdür. Bu da benim görüşüm: Bakanlıkların daha fazla inisiyatif alarak harekete geçmesi, daha fazla heyecan ve motivasyon içerisinde olmasının sağlanması için yetki ve görevlerin Cumhurbaşkanlığının merkez birimlerinde toplanması yerine, yetkilerin ve görevlerin daha alt statüdeki doğrudan uygulayıcı kurumlara devredilmesi daha makul olacaktır. Bu husus, etkililik, etkinlik ve ekonomiklik açısından bir gerekliliktir.  

İnşallah, bu yazımda belirttiğim görüş ve önerilerim dikkate alınarak yeniden yapılanmaya gidilir. Zaten, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde yeniden yapılanma yönünde niyet ve çalışmaların mevcut olduğunu, konunun en üst düzeyde gündeme getirilerek tartışıldığını duyuyoruz. Umudumuz, bu hususta yeniden yapılanmanın bir an önce sağlanmasıdır. Haydi hayırlısı olsun.

Ahmet SANDAL 

Exit mobile version