Dün bir Youtube üzerinden gerçekleştirilen bir programda “edebiyat, sanat ve kitap” üzerine canlı yayın söyleşisinde bulunduk. Sunucu sordu. Biz cevapladık.
O söyleşide biz muhatap olarak bir şair sıfatıyla yer aldık. Söyleşinin ana mihverinde ruhun doyurulması var idi. Şair ve fırıncı karşılaştırmasında bulundum ve “fırıncı ekmek çıkartır ve satar. Bedenleri doyurmak için. Biz şairler de şiir söyleriz, şiir yazarız, ruhları doyurmak için” dedim.
Gerçekten de fırıncı ile şair bir toplum için en gerekli iki kişi.
Bedenlerin ve ruhların açlığa tahammülü yoktur.
Söyleşi sırasında ısrarla şu hususa dikkat çektim: “Sakın ha sakın, bir toplumu yalnız ekmek ile, yalnız ekonomi ile mutlu edeceğini kimse sanmasın. Bu toplumdaki fertlerin ekmek kadar ruhlarının da doyurulması için şiire, sanata, kitaba ve edebiyata ihtiyacı vardır” dedim.
Gel gör ki, ekmek için çaba gösteren yöneticilerimiz, şiir için ve sanat için, edebiyat ve kitap için çaba göstermiyor.
Tamam ekmek mühim. Peki bu toplumdaki ruhi açlığı nasıl gidereceğiz?
Şu anda bu toplumun fertlerinde ruhi açlık ölümcül derecede, az kalsın insanlar ruhlarının açlığından ölecekler, feryat figanları ve gözlerindeki mutsuzluklar nasıl da okunuyor. Anlamıyor musunuz? Gözlerdeki mutsuzluğu okuyamıyor musunuz? Ruhlardaki açlığı görmüyor musunuz? Ya da ruhlardaki açlıktan kimse ölmez mi diyorsunuz?
Ölür ölür öyle bir ölür ki? Onları siz diri sanırsınız onlar yaşayan ölülerdir.
Evet, yine tekrarlıyorum, bir topluma fırıncı gerekli olduğu kadar şair de lazımdır.
Bedenlerin doyurulmaya ihtiyaçları olduğu kadar, ruhların da doyurulmaya ihtiyaçları vardır.
Bu işin biz şairler tarafından görülen cephesidir.
Bir de şahıslar kendi ruhlarını doyurmak için çabalamalıdır.
Bir kişi cep telefonunun şarjının doldurulmaya gösterdiği özen kadar da ruhunun şarj dilmesine özen göstermelidir. Hatta daha da fazla.
Cep telefonunun şarjı bitse ne olacak ki? En fazla bir gön ya da birkaç saat Dünya’dan ve çevresinden habersiz kaldır. Ya ruhunda hiç şarj kalmazsa ne olur? Ya ruhu tamamen boşalmışsa ne olur?
Yaşayan bir ölü olur? Bedeni vardır, kendisi esasta yoktur.
Geçen gece uyumadan önce şarj cihazını cep telefonuma taktığımda % 1 rakamını görmüştüm. Aynı gece sabah namazına uyandığımda ise bu rakamın % 100 olduğunu gördüm. Bunun üzerine, hemen tefekkür eyledim: “Bir cihaz şarj olduğunda dolduğuna göre, ruhumuz da şarj olduğunda dolar. Dolar dolmasına da, ruhumuzu nasıl ve neyle dolduracağız?”
Bu düşünceler içinde şöyle dua ettim: “Rabbim ruhumun şarjını da hep % 100 derecesinde sabit eyle. Eğer ruhumun şarjı azalırsa iman, itikat, sadaka, zekat, dua ve tefekkür gibi ibadet ve hasenat ile, Kur’an tilaveti ile hızlıca doldurmayı nasip eyle.” Amin.
İşte bu tefekkür ve dualar beni şu “keşkeleri” de dillendirmeye sevk etti. Gelin hep birlikte bu keşkeleri madde madde sayalım ve dillendirelim.
Ahirette “keşke” dememek için bu Dünya’da keşke diyelim. Ahirette keşke diyenler hüsrandadır. Biz hüsrana düşmemek için şu keşkeler üzerinde tefekkür ederek ruhumuzu iman nuruyla doldurup da güçlendirelim.
1-Keşke, cep telefonumuzu şarjsız bırakmamaya gösterdiğimiz özen kadar, ruhumuzu da şarjsız bırakmamaya da özen göstersek.
2-Keşke, cep telefonumuzun şarjının ne kadar kaldığını merak ettiğimiz kadar, ruhumuzun da şarjının ne kadar kaldığını merak etsek.
3-Keşke, cep telefonumuzun şarjı bittiğinde insanlarla maddi iletişimimizin bittiği gibi, ruhumuzun şarjı bittiğinde de Allah ve Kul arasındaki manevi iletişimin bittiğini anlayabilsek.
4-Keşke, cep telefonumuzun şarjının ne kadar kaldığının gösteren ekrana baktığımız kadar, ruhumuzun şarjının göstergesi olan vicdanımıza da bakabilsek ve onunla haşir neşir olabilsek.
5-Keşke, cep telefonumuzun şarjını doldurmak için batarya, fiş, elektrik prizi gibi şeylere ihtiyaç olduğu gibi ruhumuzun şarjını doldurmak için de iman, itikat, sadaka, zekat, dua ve tefekkür, Kur’an tilaveti gibi ibadet ve hasenata ihtiyacımızın olduğunu idrak edebilsek.
Evet, bu hususları geçen gün tefekkür eylediğim gibi, dün bir Youtube üzerinden gerçekleştirilen “edebiyat, sanat ve kitap” üzerine o canlı yayın söyleşisinde “biz insanız ve yalnızca etten ve kemikten müteşekkil değiliz. Ruhumuz var. Ve bu ruhumuza bu Dünya dar. Ruhumuz bu Dünya’da darlıktan kurtulmanın yolu çok basit. Ruhumuzu devamlı surette şiirle, sanatla, edebiyatla, kitaplarla doldurmalıyız. Kitaplar yalnızca kütüphanelerde ya da evlerimizdeki dolaplarda durdukça faydasızdır. Okuyalım, okuyalım, okuyalım” dedim.
Bu hususların yanında, iyilik ve doğrulukla, adalet ve merhametle de ruhumuzu doldurmalıyız.
Ey insan cep telefonu şarj cihazını doldurduğun gibi ruhunu da doldur. Şarjsız bir cep telefonu ne işe yarar? Şarjsız cep telefonu bir demir ve metal yığınıdır. Şarjsız bir insan da, yani merhametten, adaletten, iyilik ve doğruluktan, şiir ve sanattan, edebiyattan ve kitaptan uzak bir insan da et ve kemik yığınıdır. İslami bilgilerle, imani duygularla dolmamış, ibadet ve hasenatla yoğrulmamış bir insanı, insandan sayma gitsin.
İşte bu noktada aklıma Yunus Emre geldi. “Ölürse hayvan ölür..Aşıklar ölesi değil.”
Şimdi soracaksınız; “hayvan ile, aşık ile, bu cep telefonu şarjının ve ruhumuzun da şarjının ne alakası var?” Hemen bu sorunuza cevap vereyim. “Hayvan” diye tanımlanan ve betimlenen insanın et ve kemik yani beden kısmıdır. Bu kısım fanidir ve ölür gider. İnsanın “ruh” kısmı yani “aşk” ciheti ise ölümsüzdür.
Biz ruhumuzu şarj etmekle aynı zamanda ölümsüzlüğe de ulaşıyoruz. Aynı zamanda aşka da vasıl oluyoruz. Bu gerçeğe rağmen, insanoğlu ölümlü yani fani bedenine özen gösterir, bakım yaptırır da, ölümsüz tarafına, yani ruhuna neden gereği gibi ilgi göstermez. Bu acayip bir çelişkidir.
Ey insanoğlu, ruhuna ilgi göster, Ey İnsanoğlu ruhunu doldur, ruhunu her gün muntazaman şarj et. Her beş vakitte namaz, her yılda tutulan oruç, umre ve hac, sadaka ve zekat, yardımlaşma ve hayır-hasenat, adalet ve merhamet, Kur’an tilaveti ve benzeri ibadetler ve iyilikler ruhumuzun şarjıdır.
Ey insan yukarıdaki görevlerini yapmakla birlikte, bu şairi dinle ve şiirle, sanatla, edebiyatla ve kitapla da ruhunu doldur. Bedenin açlığını gidermek için fırına ekmek almaya gidiyorsun, ruhunun açlığını gidermek için de sanat faaliyetlerine git, edebiyat sohbetlerine git, şiir oku, Allah’ı tefekkür eyle ve Allah’ı zikreyle.
Şunu asla unutma: “Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d Suresi, 28) Vesselam.
Ahmet SANDAL