İyilik ve doğruluk arasında tercih yapacak olsaydım, doğruluğu seçerdim. Çünkü doğruluğun içinde iyilik de var.
Öyle iyilikler var ki, ya baştan itibaren doğru değil, ya da sonuçları itibariyle doğru değildir. Kişi bir çocuğa öğüt vermek istiyor ve herkesin huzurunda çocuğu küçük düşürecek tarzda öğüt veriyor. O öğüt elbette faydalıdır. Ancak herkesin huzurunda değil de o küçük çocuk ile yalnız olunduğu bir ortamda öğüt verilse daha doğrudur. Kişi bir yoksula yardım etmek istiyor. Ancak yoksulu başkalarının yanında mahcup edecek tarzda o iyiliği yapıyor. Halbuki yardımlar gizli yapılırsa doğru ve iyidir. Yoksa tek başına iyilik işe yaramaz. Kişi sınava girmiş bir yakınına iyilik yapıyor ve sınavı kazanmadığı halde o yakınına torpil yapıp kazanmasını sağlıyor. O iyilik yakını için bir iyilik olsa da başkalarının kul hakkını yediği için doğru değildir.
Allahû Teala bizden önce doğru olmamızı, doğrulukla birlikte iyi olmamızı emrediyor. Nahl Suresi 90. Ayette ilk emir adalet (doğruluk) üzerinedir. “Şüphesiz ki Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl, 90)
Sevgili Peygamber Efendimizin (asm) doğruluk üzerine oldukça teşvik edici hadis-i şerifleri mevcuttur. Sevgili Peygamberimizin (asm) şu müjdesi büyük bir tefekkür gerektiriyor: “Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tâcir, peygamberler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.” (Hadis-i Şerif)
Alim ve Arif’in farkı şudur ki, Alim ilmi bilir, Arif hem ilmi bilir, hem kendini bilir. Hayvanlara ve hatta bitkilere de belirli bir şekilde, hayatta kalmalarına yetecek kadar Yüce Allah (cc) tarafından ilim verilmiştir. Yalnızca ilim değil, ilim ile irfan gereklidir. Hayvanlarda hiç olmayan irfandır. İrfansız kişi hayvanlardan farksız kişidir.
Belgeseller ve medyanın bu kadar yaygınlaşması şu gerçeği çok bariz bir şekilde gözler önüne sermiştir ki, hayvanlar ve bitkiler de ilim sahibidir. Allah (cc) onlara da sınırlı ancak hayatta tutunmaları açısından yeterli bir ilim, bilgi ve anlayış bahşeylemiştir. Ancak onlar için sözkonusu olmayacak bir durum kendilerini bilmeleri, özlerini, hayattaki asıl maksatlarını idrak etmeleridir ki, bu sözkonusu değildir. Bu özellik yalnız insan için geçerlidir. Tabi burada insanda bu kabiliyet yaratılıştan mevcut ve potansiyel olarak insan kendisini bilecek cevhere sahiptir. Eğer idrak ederse eğer aklını ve fikrini bu alana yoğunlaştırırsa, “kendini bilmek” dediğimiz Arif’liğe (irfana) ulaşır. Yoksa ham kalır. Ne kadar da ilim elde etse, eğer Arif’lik ve irfan noktasında çaba sarfetmiyorsa, “kendini bilme noktasında” gayret göstermiyorsa ham kalır.
Hazreti Mevlana diyor ki, “hamdım, piştim, yandım.” Evet, işin özü bu.
Yalnız ilimle uğraşanlar ve irfan dediğimiz “iç hasbihal, kendini tanımak ve özünü bilmek yolculuğunda” ilerlemeyenler ham kalır ve asla pişmezler. Bizim pişmeye ihtiyacımınız var. Nasipse “yanmak” yani pişmenin ötesinde marifete varmak, hakikate ulaşmak, ancak son merhaledir ki, onu hedeflemiyorum. Çünkü o hedef işi değil, nasip işidir. Biz pişmeyi, yani kendimizi bilmek için insan-ı kamil’i hedeflesek yeterlidir.
Bilgiyi beyninde tutarak yüreğine yansıtmadığın sürece kendini bilmiş olmazsın, yalnızca bilgiçlik taslamış olursun.
İnsanda iki hassa, yani iki kuvvet, iki unsur, iki özellik var. Birisi akıl, diğeri yürek (vicdan, izan) olarak bize yön verir ve bizi ayakta tutar. Bilgi yalnız akıl işi değildir. İzan işidir de. Vicdan işidir de. İzanlı insan, vicdanlı insandır. Yalnızca akılla insan olduğunu düşünen hayvanlardan farksız olur. Çünkü hayvanlarda da akıl vardır. Mesela, her insan potansiyel olarak aklında iyilik de düşünür, kötülük de düşünür. Aklındaki kötülüğü izale eden, yok eden insan, izan ve vicdan ile hareket ettiği için doğru yoldadır.
Hayatın merkezinde olmadığını ve neyi hayatının merkezine aldığını düşünmek felsefenin ilk basamaklarıdır.
İnsan bencillik zincirlerini kırdıkça hürriyetine kavuşur. Özgürlük gezip tozmak ve dilediğini yapmak değildir. Bencil insan özgür insan değildir. Her ne kadar gezip dolaşsa da o bencil kişi, kendisini hayatın merkezinde sandığı için, o duygularının tutsağıdır. O duygulardan kurtuldukça özgürleşir insan. Özgürlük zihinde başlar. Özgürlük zihinde biter. Zihnini Dünya’nın pislikleri, Dünya’nın nefsani ve hevai duyguları kaplamış ve yalnızca bedeninin isteklerine boyun eğmiş kişi görünürde özgür olsa de gerçekte esirdir. Dünya’yı ve Dünya’nın geçici isteklerini ayaklarının altında almış kişi hapishanelerde olsa da gerçekte özgürdür.
İnsan hayatta diğerkâm oldukça ve kendisinin de diğer insanlardan farksız olduğunu idrak ettikçe insanlıkta yol alır. Bencillikte ısrar eden hayvanlardan daha aşağıya düşer.
Bunu anlayan kişi “kendini bilme merdiveninin” ilk basamağına adımını atmıştır.
Dostunun yoksulluğuna üzülmek kolay, dostunun varsıllığına sevinebiliyorsan insan-ı kamil yolundasın
Hırs sebebi hasarettir. Hırslı insan, bencil insan başkasındaki varlığa üzülür ve sevinmez. İşte bu özellik törpülenmedikçe, işte bu kötü haslet giderilmedikçe insan ne yaparsa yapsın insan-ı kamil yolunda “kendini bilme yolculuğunda” mesafe alamaz.
İnsan-ı kamil yolculuğu şu üç çabayla sürer ve bu üç çaba insanı menzile götürür.
a)Allah’a inanmak ve güvenmek. Allah’a güvenmenin yolu tahkik-i imandan geçer.
Tahkik-i imana ulaşmak. Taklid-i imanı terkederek tahkiki imana kavuşmak. İşte bütün mesele bu.
Ayakları üzerinde dik yürüyen, akılla mücehhez ve öleceğini bilerek yaşayan her canlı insandır. İnsan olmak mühim değil. İmanda tahkik-i imanı buldun mu? Bunun lezzetini aldın mı? Mühim husus budur.
b)İbadet ve taatle meşgul olmak. İbadet insanın diğer canlılardan farkını oluşturan tek özelliğidir. Bu özellik her insan da mevcut. Ancak bunu hayatında uygulamayan kişi görünüşte insan, ancak gerçekte insan mıdır? Yoksa diğer canlılardan bir canlı mıdır? Takdir sizin. Cevabı siz söyleyin.
Taat, meşru isteklere ve meşru emirlere riayet etmektir. Meşru emir ve meşru tavsiyelere uymak da insanı gerçek insan yapar.
c)Adalet (doğruluk) ve iyilik (hayır, hasenat) üzere yaşamak. Yalnızca iyilik yetmez. Aynı zamanda doğruluk ve adalet şarttır. “İyilik yapmak kolaydır, zor olan adil olmaktır” diyor Ünlü Mütefekkir Victor Hugo. Biz zor olanı seçmeliyiz. Hem doğruluk ve hem de iyilik üzere olmalıyız.
Evet, 5 başlıkta hakikat tomurcuklarını açıkladım. Bu yazdıklarım bu söylediklerim. Hakikatin yalnızca tomurcuklardır. Bu tomurcukları yetiştirmek size aittir. Derdiniz var ise elbette bu tomurcukları yetiştirirsiniz.
Bu noktada sözü Üstadım Necip Fazıl Kısakürek’e bırakıyorum. “Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.”
Biz de hakikat tomurcuklarını özümüzde ve ruhumuzda sonsuza dek yaşatmalı ve tomurcukların yeşerip gürleşmesi için aynı bir ağacı, aynı bir fidanı sular gibi aklımızı ve vicdanımızı devamlı surette tefekkür ve idrak ile sulamalıyız. Aklımızı ve vicdanımızı susuz bırakmamak için tefekkür eve idrak gereklidir. Vesselam.
Ahmet SANDAL