HAYRETTİN KARAMAN’IN SON YAZISINDA 3 OLUMSUZ ve 4 OLUMLU NOKTA
Hiç adetim ve huyum değildir. Bir yazarın yazdığı bir yazıyı yorumlamak ve oradan hareket ederek bir başka yazı yazmak huyum ve adetim değildir.
Bugün alışılmışın dışında bir yazı yazacağım ve İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman’ın, “Cumhurbaşkanlığı Seçiminin ardından yazdığı” yazısından yola çıkarak bir yazı kaleme alacağım.
Önce Profesör Hayrettin Karaman ne diyor? Ona bakalım.
Ardından biz de birkaç kelam edelim.
İşte Hayrettin Karaman’ın seçimlerin %52 ve %48’lik oranlarını değerlendirdiği yazısından birkaç alıntı. (Aşağıdaki 7 maddede belirttiğim sözleri olduğu gibi aldım. Bu 7 maddedeki sözler bana ait değil, Hayrettin Karaman’a aittir. Yazının başlığı “Vazifeden Kaçanlar ve Başımıza Dert Açanlar” ve yayınlanma tarihi:04/06/2023. Yayınlandığı yer: Yeni Şafak Gazetesi.)
1-Kaç kere yazdım, bir daha yazayım. Seçim bitip de Tayyip Bey’in Cumhurbaşkanlığı’na devam edeceği anlaşılır anlaşılmaz hayal içinde yüzen ve önünü göremeyen bazı “İslâmcılar” âdeta ondan, ülkeye şeriat düzeni getirmesini istemeye kalkıştılar! Bunu, onun başına dert açmak, karşı tarafa fırsat vermek için yapanlar da vardır elbette; benim sözüm onlara değil.
2-
Bu ülkede yaşayan insanların yarıya iyice yakını -sizin eksik bulduğunuz- icraatı bile beğenmeyerek, hatta sayıca önemlice bir kısmı “Bu adam şeriat getirdi” diyerek muhalif değiller mi?
3-Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirmeyi teklif etmek mümkün mü?Bunu yapamayınca laiklik ilkesi ve Atatürk ilke ve inkılapları bu ülkenin yasama, yürütme ve yargısına; milli eğitim ve kültüre, sosyal hayata… yön vermiyor mu?Tayyip Bey’e oy verenlerin bile bir kısmı ya imanı, ya ameli eksik olup bu alanda müdahaleye, eksiksiz Müslümanlığın ve İslâm ahlâkının dayatılmasına karşı olanlardan ibaret değil mi? “Eee, ne demek istiyorsun, biz İslâmcılar veya kâmil manada Müslümanlığın, İslâm ahlâk ve ahkâmının ülkeye hâkim olmasını isteyenler olarak ne yapalım, elimiz kolumuz bağlı mı duralım?”
4-Tayyip Bey ne yapıyor, neyi yapamaz: Tayyip Bey durmadan faizi indirmeye çalışıyor, enflasyonla kafa kafaya getirerek veya daha aşağıya çekerek reel faizden ülkeyi kurtarmak istiyor. Katılım bankaları ve katılım sigortayı destekliyor…Ama faizci bankaları kapatamaz. İslâm’a göre zina ile T.C. kanunlarına göre zina farklıdır; mevzuatı İslâm’da zina ve onun cezasına göre değiştiremez. Kumar çok çeşitli, onların da bir kısmını engelleyemez. Milli Eğitim’de önemli iyi işler yapılabilir, bunları isteriz, ama her iki farklı düşünce, inanç ve hayat tarzına sahip ve neredeyse sayıca birbirine eşit tarafların ortak öğretim ve eğitim kurumlarını ve temel ilkelerini saf İslâmî öğretim ve eğitime çeviremez.Bu liste böyle uzar gider.
5-
Şimdi gelelim; o ne yapmalı, biz ne yapmalıyız. O, elinden geldiği kadar bilgi, ahlâk ve yetkinlik bakımından ehliyetli (liyakatli) insanları arayıp bulmalı ve onlara görev vermelidir. Bunu yapabildiği ölçüde rüşvet, yolsuzluk vb. azalır.
6-
Engelleyen yok, imkân veren de var; Müslümanım diyenler, İslâmlaşmayı isteyenler bunu, bir yandan fertler olarak, diğer yandan sivil toplum kurum ve kuruluşlarıyla yapacaklar. Anaokulundan başlayarak özel okullar açacaklar, yurtlar yapacaklar, basın yayın, medya, görüntülü görüntüsüz, dijital olan ve olmayan bütün iletişim, eğitim ve etkileme araçlarına, san’atın uygun kollarına hâkim olacaklar…İmam Hatip okulları var; çocuklarınızı bu okullara niçin vermiyorsunuz! Okullarda İslâm dini, Siyer (Peygamberimiz’in hayatı) ve Kur’ân dersleri var; çocuklarınıza bu dersleri niçin seçtirmiyorsunuz!
7- Bir misalle yazıyı bitirmek istiyorum: İyi bir futbol oyuncusu ve aynı zamanda takım kaptanı var, onun ayaklarını bağlamışlar, takımına da şöyle demişler: Siz iyi oynar da karşı tarafı yenerseniz kaptanın ayakları çözülecek. Oyuncular bütün gayretleriyle top çevirmek yerine ikide birde topu kaptanın bağlı ayaklarına atmayı âdet haline getirmişler. “Bu misal üzerinde biraz düşünsek” derim!
Evet, Profesör Hayrettin Karaman’ın dedikleri bunlar.
Profesör Hayrettin Karaman özetle diyor ki, “bu Ülkede İslamî kurallara tam uygun bir yönetime, yani şeriata, ne Kanunlar ne de halk müsaade etmez. Bizim yapacağınız kendimizi geliştirmek ve bir bütün olarak sistemin içinde ve sistemin müsaade ettiği kadar açılan İslami okullardan, faizsiz bankacılıktan ve benzeri imkanlardan yararlanarak İslamî bir hayat yaşamamızdır.”
Yani bundan daha fazlasını istemeyin ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı da bu hususta fazla zorlamayın, eli-kolu bağlıdır, bir şey yapacak halde değildir.
Profesör Hayrettin Karaman özetle bunları ifade ediyor.
Burada Yazarın üç tavrını hoş bulmuyorum birincisi, “hayal içinde yüzen ve önünü göremeyen bazı “İslâmcılar” âdeta ondan, ülkeye şeriat düzeni getirmesini istemeye kalkıştılar!” diyor. Böyle bir şey yok. Kimse böyle bir istekte bulunmadı. Kimse bir şeye kalkışmadı. “İslâmcılar” tabiri de hoş değil. :Simitçi, tatlıcı, kebapçı” dermiş gibi İslâmcılar denilmez. “İslami hayat nizamını savunanlar” denilebilir.
Yazarın yazısında ikinci hoş görmediğim husus demokratik bir eleştiri getirmiyor. Mevcut durumu olduğu gibi kabul ediyor. Mesela Anayasa’nın ilk dört maddesini değiştirmeyi teklif etmek mümkün mü?” Bunu yapamayınca” diyor ve bunu temel alarak ilerliyor.
Ey Hayrettin Karaman, bunu niye eleştirmiyorsun. Tabuları devirmek bir Profesör olarak görevin değil mi? Haydi diyelim ki tabular ile savaşmayı göze alamıyorsun, bari demokratik eleştiri getir.
Hayrettin Karaman’ın yazısındaki üçüncü tenkit ettiğim husus, insanları hayal etmeyi ve umut etmeyi dahi fazla gören bir anlayışı zihinlere yerleştirmeye çalışmasıdır. Bir reklamda mıydı, şöyle bir kalıp söz vardı: “Aklına dahi getirme.”
Yani Hayrettin Karaman diyor ki, “bu Ülkede İslamî kurallara uygun bir yönetimi aklına dahi getirme.” Rüyanda dahi böyle bir yönetimde yaşadığını görecek olursan, hemen uyan kendine gel, asla böyle bir şey olmaz.”
Profesör Hayrettin Karaman’a yalnızca Üstad Necip Fazıl Kısakürek gibi cevap vereceğim. Önce Üstadımızın bir beytine, daha sonra şahsıma ait 4 mısraya yer vereceğim:
“Bir akıl gelecek ki, akıllar delirecek.
Ve bir devrim, evvela devrimi devirecek.”
Necip Fazıl Kısakürek
“Korkma, ürkme, iman ediyorsan üstünsün.
Niye böyle geleceğe umutsuz, küskünsün?
Allah’ın hesabı bütün hesaplardan üste.
Sen de Allah’ın nizamını korkmadan iste.”
Bunlar kendi açımdan yazıda haksız ve olumsuz gördüğüm hususlar.
Hayrettin Karaman’ın sözkonusu yazısında şu dört hususu haklı ve olumlu
buluyorum. Bunları da belirteyim.
Bu Ülkede yaşayanların yarıya yakınında doğrudan doğruya “şeriat korkusu var.” Onlar zaten bu tavrını oy vermeyerek gösterdiler. Hatta Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a oy verenlerin bir kısmı da Müslümanlığın ve İslâm ahlâkının şeriat nizamı dahilinde uygulanmasına karşı bir anlayışa sahiptirler. “Müslümanlığın ve İslam ahlâkının, laik sistem içerisinde böyle devam ederek uygulansın” diyenler belki de çoğunluktadır.
Evet, böyle bir tespitte haklı. Halkımızın birçoğunu İslam’dan uzaklaştırdılar. İnsanlarımıza şeriatı yanlış gösterdiler. Bundan dolayı da bu Ülkede “şeriat korkusu” var.
Profesör Hayrettin Karaman’ın yazısında olumlu bulduğum ikinci husus, mevcut eğitim ve ekonomik sisteminde İslam’ı tam hakim kılmak zor. Çocuklarımıza İslam’ın tam esaslarını öğretmek ve ona göre bir hayat idealine uygun ahval hazırlamak için fertler olarak, sivil toplum kuruluşları olarak anaokulundan başlayıp özel okullar açmalıyız, çocuklarımızı bu okullara göndermeliyiz.
Basın yayın ve medyaya hakim olmalıyız. Kapitalist faizci düzeni ortadan kaldırmak zor. Bu hususta da faizsiz bankacılık sistemini daha da geliştirerek ekonomiye hakim kılmalıyız.
Evet üçüncü olarak belirtiyorum Profesör Hayrettin Karaman şu hususta haklı: Her şeyi Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dan beklememeliyiz. Çünkü hareket alanı çok serbest değil.
Dördüncü nokta da şudur. Yani Hayrettin Karaman’ın yazısında olumlu bulduğum ve katıldığım dördüncü nokta şudur.
Profesör Hayrettin Karaman’ın yazısında şu bölüm var. Bu bölümü yukarıda 5.maddede belirttim. Profesör Hayrettin Karaman o bölümde diyor ki, “O, elinden geldiği kadar bilgi, ahlâk ve yetkinlik bakımından ehliyetli (liyakatli) insanları arayıp bulmalı ve onlara görev vermelidir. Bunu yapabildiği ölçüde rüşvet, yolsuzluk vb. azalır.”
Ben bu husustaki dilek ve görüşlerimi yani adalet, ehliyet, liyakat üzere bir yönetim ve yolsuzlukların önlenmesi noktasındaki fikir ve önerilerimi onlarca kitabımda, yüzlerce köşe yazımda belirttim ve yazdım. İnşallah bu hususta olumlu gelişmeler olur diyelim.
“Her şeyin hayırlısı olsun” diyerek yazımı noktalıyorum.
Ahmet Sandal