İKİ DÜNYA’YI BİRDEN KAZANMAK
Aklım almıyor, insanlar iki Dünya’yı birden kazanmak varken, neden bir Dünyaya razı olurlar? Ve bir Dünya’ya razı olan insan, bu Dünya’da nasıl bu kadar mutlu olur?
Daha açık sorayım.
Kafirler niye hayatlarından memnundurlar? Normalde bu hayatta onların çıldırması ve memnun olmaması gerekmiyor mu?
Mü’minlerin hayattan memnun olması normal bir durum. Çünkü sabrederek Cenneti kazanmak gibi bir büyük maksatları var. Hiçbir ulvi ve uhrevi maksadı olmayan kafirler bu hayatta nasıl mutlu oluyorlar?
Sorudan soruya geçtim sanırım. Sorudan soruya geçtikçe maksadımızı anlatmamız ve derdimizi ifade etmemiz daha da mı karmaşık hâle geldi?
Belki şu aşağıdaki iki sosyal medya paylaşımım daha açıklayıcı olur ve meramımızın bir ifadesi olur.
1-HERKES HALİNDEN MEMNUN
“İnkar edenlere, dünya hayatı güzel görünür, onlar, inananlarla alay ederler, oysa, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar kıyamet günü onların üstünde olacaklardır. Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır.” (Bakara Suresi, 212)
Kafirler Dünya hayatını tercih ettikleri için ve bu geçici menfaate tav olup daha ilerisini istemedikleri için Dünya onlara güzel görünür. Onlar halinden memnundur.
Mü’minler Dünyaya razı olmadıkları için sabrederler. Onlar da halinden memnundur.
Neticede herkes halinden memnundur.
Ancak akıbet mü’minlerindir. Kafirlere bu Dünyadan başka bir şey yoktur.
2-MAKYAJLI DÜNYA
“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçici menfaatidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır.” (Al-i İmran Suresi, 14)
Dünya esasında çirkindir. Dünya, süslendirildi. Aynen çirkin bir kadının makyaj ile güzelleştirilmesi gibi.
Mü’min bakışı keskindir. Dünyanın makyajına aldanmaz. Doğrudan çirkinliğini görür. Ve asıl varılacak Allah’ın Yurdu (Cennet) için bu çirkinliğe sabreder.
Kafirler ise makyaja aldanır. Dünyanın peşinden gider. Ta Cehenneme kadar.
Evet, bu yazıda benim üzerinde durmak istediğim husus işte yukarıda 2 başlık halinde ifade ettiğim noktalardan ibarettir.
Hayat, süratle akıp gidiyor. Ömür bitiyor. Bunda elbette ihtilaf yok.
Bu çok açık bir gerçek. Bu gerçek yanında şu durum insanı düşündürüyor?
“Süratle akıp geçen bu hayatta, hayatın başında, ortasında ve sonunda bakıyorum herkes, hayatını idame ettirmek ve sürdürmek üzere bir yol tutturmuş gidiyor.”
Herkes halinden memnun. Kimi Dünyanın makyajına aldanmış ve aklını kullanmamış, hayatını boşa geçirmiş.
Adam bu acı ve dramatik durumdan memnun. Halbuki düşünse ve zihnini biraz çalıştırsa, hayatın boş olduğunu ve burasının sabredilecek bir yer olduğunu, kendisinin de buradan yani Dünya’dan başka yere geçip gitmekte olan bir yolcu olduğunu anlayacaktı. Ancak düşünmedi ve adeta “selde sürüklenen bir kütük” gibi bu Dünya’dan aktı ve gitti.
Şimdi burada işte sorduğum soruların manası ve değeri ortaya çıkıyor.
İnsan neden ve hangi bakış açısıyla “selde sürüklenen bir kütük gibi” anlamsız ve değersiz bir hayata razı oluyor?
Halbuki düşünse ve idrak etse, bu hayatın bu kadar değersiz ve bu kadar boş olmadığını anlayacaktı.
Yazımın bir noktasında yaşadığım bir anıyı anlatmak istiyorum.
Bir gün pastanede otururken yanıma tanıdığım, hırslı ve zengin olmayı kafaya takmış genç bir kişi geldi. Bana o pastanede çay içerken şu sözü söyledi: “Allah bu Dünya’da bana çok büyük paralar nasip eylesin ve beni zengin etsin, Ahirette de cayır cayır yaksın, cehennemde yanmaya dahi razıyım, yeter ki bu Dünya’da keyfim ve zenginliğim yerinde olsun.” Bu dilek ve temenniyi duymak elbette zihnimi allak-bullak etti, büyük şaşkınlık ve hatta o cahil genç adına acı ve hüzün duyguları yaşadım. Kendi zihin Dünyamda hayatı biraz yararlanacak yer gören ve ardından gelecek ebedi hayatın güzelliğine odaklanmış bir kişi olarak elbette bu şekilde bir istek ve talep benim için kabul edilemezdi.
O tanıdığım gence “düşüncesinin ve bu şekildeki bir isteğinin yanlış olduğunu, Dünya’dan vazgeçemiyorsa, zenginliği o kadar şiddetli istiyor olsa da, Ahirette yanmayı ve cehennemi göze almaması gerektiğini ve her şeyin hayırlı olanını, iki Dünya için yararlı olanını tercih etmesini” tavsiye ettim.
Bu arada, o genç ile yıllar sonra karşılaştım ve düşüncesinin normalleştiğini, hırsının azaldığını ve iki Dünya için de çalışmayı daha doğru bulduğunu müşahede ettim. Zaten normal olan da budur.
Evet, hayatta normal olan durum şudur ki, ne Dünya’dan, ne de Ahiretten vazgeçmeyeceğiz. İşte İslam tam bunu emreder. İslam, işte tam bunu sistemleştirir. İslam, işte tam bunu hedef alır.
İslam, yalnız bu Dünya’ya bağlanan dar düşünceli bir hayatı asla tavsiye etmez. İslam, yalnız Ahireti düşünen ve bu Dünya’yı boşa alan bir sistemi de tavsiye etmez. İslam, her iki hayatı da dikkate alan muazzam bir sistem oluşturur. İslam Peygamberi Hazreti Muhammed Efendimiz (asm) “Alimin uykusu, cahilin ibadetinden daha hayırlıdır” buyurmaktadır. Yalnızca ibadet ederek, zühd hayatını tercih ederek, ne kendisine ve ne de insanlara faydası olmayan insan, hayırlı insan değildir.
Yine Sevgili Peygamber Efendimiz (asm) “en hayırlınız insanlara en faydalı olanlarınızdır” diye buyurmaktadır. Ve Müslüman işte bu maksatla yaşar. Yani insanlara faydalı olmak, bir hayat maksadıdır.
Biz işte bunun için yaşarız. Hem kendimize, hem insanlığa faydalı olmak ve ardından cenneti kazanmak için yaşarız. Bizim hayattaki maksadımız budur.
Kafirlerin hayattaki maksatları elbette yoktur. Onlar “selde sürüklenen kütükten farksızdır.” Buna rağmen hayattan memnundurlar. Kendileri bu Dünya’yı tercih ederek Ahireti boşa aldıkları ve ölümden sonrasını düşünmedikleri için bu Dünya onlara süslü gösterildi. İnşallah yanlıştan vazgeçerler. Onlar yanlıştan vaz geçerlerse, iki Dünya’yı birden kazanırlar.
Vesselam.
Ahmet SANDAL