KAMU’DA YÜKSEK YÖNETİCİ ATAMALARINDA KISTAS OLABİLİR Mİ?

Dünya Ülkeleri kendi Devlet yönetim sistemleri ve kendi yönetim kültür ve tecrübelerine göre Kamu’da yüksek yönetici atamalarında yöntem geliştirmişlerdir. Bu hususta her Ülke birbirinden farklıdır. Bazı Ülkelerde (özellikle gelişmiş Batı Toplumlarında) tecrübe, yaş, bilgi, ehliyet ve liyakat gibi nesnel (objektif) kıstaslar geçerli iken, gelişmemiş bazı Ülkelerde (özellikle Doğu Toplumlarında) daha çok öznel (sübjektif) bağlantılar, mesela […]

HASBİ VE HARBİ OLMAK

Dünya Ülkeleri kendi Devlet yönetim sistemleri ve kendi yönetim kültür ve tecrübelerine göre Kamu’da yüksek yönetici atamalarında yöntem geliştirmişlerdir. Bu hususta her Ülke birbirinden farklıdır. Bazı Ülkelerde (özellikle gelişmiş Batı Toplumlarında) tecrübe, yaş, bilgi, ehliyet ve liyakat gibi nesnel (objektif) kıstaslar geçerli iken, gelişmemiş bazı Ülkelerde (özellikle Doğu Toplumlarında) daha çok öznel (sübjektif) bağlantılar, mesela eş-dost, tanıdık, akraba, kardeş gibi yakınlıklar önem taşır.

Bir Doğu Toplumu olan Ülkemizde durum nedir? Ya da Doğu ile Batı arasında bir köprü konumunda olan Ülkemizde durum nedir?

Bu soruyu açıklamadan önce şu hususa bir açıklık getirelim. Kamu’da yüksek yönetici atamalarında kıstas dediğimizde öncelikle sağlam bir şekilde yetiştirilme ve Devlet/vatandaş odaklı hizmet ve bakış açısıyla yönetim görevlerine atanmayı kastetmekteyim. İşte olacaksa kıstas bu olmalıdır. Gel gör ki, Ülkemizde bu kıstas geçerli değil, başka vaziyetler geçerlidir.

Ancak, Osmanlı Devletinde bu hususta bir kıstas var idi. O kıstas Enderun’da yetişmekti.  Evet, Osmanlı’da ismine Enderun dedikleri bir kurum Devlet’in üst makamlarına getirtilecek kişilerin yetiştirilme yeri idi. O yıllarda yani Osmanlı’nı özellikle yükseliş yıllarında Kamu’da yüksek yönetici atamalarında kıstas “Enderun” idi. Enderun, Farsça bir kelime olup “sarayın iç kısmı” manasına gelmektedir.  Enderun Mektebine alınan çocuklara, matematik, fizik, kimya gibi teknik konularda eğitim verildiği gibi, dil bilgisi, edebiyat, Farsça, Arapça eğitimleri de verilirdi. Bu eğitimlerle birlikte Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, kelâm gibi dini dersler öğretilirdi. Ayrıca, adab-ı muaşeret kuralları, temizlik, hijyen gibi günlük hayatı ilgilendiren faydalı şeyler de öğretilirdi. Protokol kaideleri ve bürokratik işler de uygulamalı gösterilirdi. Bunların yanında, öğrencilere bedenen kuvvet kazandırmak, çeviklik sağlamak üzere de spor dersleri de verilirdi. Okçuluk, kılıç kullanma gibi harp sanatları da öğretilirdi. Enderun Mektebinden tam bir Devlet Adamı olacak kişiler yetiştirilirdi. Osmanlı’da böyle bir sistem mevcut iken, Cumhuriyet döneminde de Enderun benzeri bir yapılanma teşebbüsü olarak TODAİE (Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü) modelini görmekteyiz. Ancak bu model çok başarılı olmamıştır.  Zaten 2018 yılına gelindiğinde bu Enstitü kapatılmıştır.

Tarihte böyle bir modelimiz ve sistemimiz olsa da Cumhuriyet Döneminde Kamu’da yüksek yönetici atamalarında nesnel (objektif) ölçütlere dayanan hiçbir sistemimiz olmamıştır. Bunu söylerken daha çok kendi memuriyet yıllarımdaki gözlem ve bende oluşan fikirlere dayanıyorum. Ben 35 yıldır Devlet memuruyum.

Şimdi, Kamu’da yüksek yönetici atamalarında kıstas olabilir mi derken, bu sorunun cevabını ararken, elbette yüksek yönetici atamaları için sınav, mülakat yapılsın diye bir düşünce belirtmiyorum. Yalnızca seçimi, yani yüksek yönetici için şahıs seçimi, adil ve objektif olsun, bir de aynı Enderun benzeri bir yapılanma ile kişiler yüksek yönetici olarak önceden belirlenerek sağlam bir şekilde yetiştirilsin. Ben bu hususları kıstas alarak görüş ve düşünce belirtiyorum.

Aşağıda belirteceğim hususlar, daha doğrusu görüşlerim, (biraz da tenkitlerim) genelde son yüz yıla ve özelde de 35 yıla ilişkindir. Sizin anlayacağınız, görüş ve düşüncelerin, yalnızca, iktidarlar açısından, son döneme ait bir cevap değildir. Yani benim cevaplarım, Ülkemizdeki tüm yönetim ve iktidar dönemleri için geçerlidir. Evet, bu satırların yazarı,  tüm yönetim ve iktidar dönemlerinde geçerli olan hususta, yani 100 yıldır yüksek yönetici atamalarında hiçbir kıstas olmaması hususunda görüş ve düşünce belirtecektir. Ayrıca, daha etkili ve daha kaliteli bir yönetim oluşturmak açısından öneriler de geliştirecektir.

Tabi şunu da belirtmek gerekir. Elbette Devlet Memurları Kanununda yüksek yönetici atamalarında bazı kurallar var. Ne gibi kurallar diye sorarsanız, 1. Dereceli ve 6400 ek göstergeli yüksek yöneticilik için (Genel Müdürlük, Müsteşarlık vb gibi görevler için) 12 yıl hizmet şartı var. Ayrıca Daire Başkanlığı ve daha üst görevler için de, atanacak Devlet Memurlarının “aylıktan kesme cezası dahil, daha fazla ceza almaması” gerekir.

Şunu burada hassaten belirteyim. Ben bu yazıda bu tür kurallardan daha çok başka kıstaslar üzerinde duracağım. Zaten, “12 yılmış, ceza almamakmış”, bu tür kurallar formel, şekilseldir. Adam 12 yıl hizmeti doldurmuştur, ancak bomboş doldurmuş ve hiçbir liyakate ve hiçbir yetkinliğe sahip değildir. Ya da hiçbir disiplin cezası yoktur, ancak, “hep cezadan kurtulmuş, kendini bir şekilde işin içinden sıyırmıştır.” Şimdi, yalnız bu iki özelliğe bakarak, bir kişiyi yüksek yönetici olarak atamak doğru mudur? Devlet Memurları Kanununda, bu iki şekilsel özellik yanında, öze ve kaliteye ait, başka kıstaslar aramamak doğru mudur?

“Başka kıstaslar ne olabilir” diye sorabilirsiniz.  

Evet, benim açımdan önemli olan kıstaslar işte o “başka kıstaslardır.” Şimdi aşağıda o kıstasları sayacağım.

1-Ehliyet ve liyakat.

2-Tecrübe ve olgunluk

3-Dürüstlük ve doğruluk

4-Şahıslara değil Devlet’e sadakat ve vatandaş odaklı düşünmek

5-Tasarrufa özen göstermek ve israftan kaçınmak

6-Saydamlık ve hesap verebilirlik

7-Hoşgörü ve saygı içerisinde çalışmak

8-Önce hukuku değil önce ahlakı dikkate almak, yani,  önce etik değerlere bağlı kalarak, sonra hukuk kurallarına uymak.

Evet, “Kamu’da yüksek yönetici atamalarında bir kıstas olabilir mi” sorusunun cevabı artık belli olmuştur.

“Kamu’da yüksek yönetici atamalarında bir kıstas değil, birden fazla kıstas olabilir. Ve o kıstaslardan bazılarını yukarıda belirttim.

Benim belirttiklerim elbette en ideal olan kıstaslardır. En gerekli ölçütlerdir. Bunların yanında başka kıstaslar da getirilebilir.

Gel gör ki, uygulamada durum böyle değil. Uygulamada bu kıstasların hiçbirisi geçerli değil.

Maalesef, uygulamada şu 3 noktadan bakarak yüksek yönetici atanmaktadır.

1-Bana sadık mı? (Kendisini o göreve getirene sadakat aranmakta)

2-Benim işime yarar mı? (Kendisini o göreve getirenin işine yararlı olmasına bakılmakta)

3-Sırdaş mı? (Kendisini o göreve getirenin yaptığı iş ve işlemler hakkında ketumiyet istenmekte)

Şimdi yine soracaksınız. Bu 3 noktadan bakarak yüksek yönetici atamaları 100 yıldır mı var? Hayır, hayır onu bilmiyorum. Benim yalnızca Kamu’da memur olarak çalışmaya başladığım 1987 yılından bu güne, yani 35 yıla ilişkin gözlemlerim var. Ve bu gözlemlerine göre 35 yıldır, yalnız bu 3 hususa bakarak yüksek yönetici ataması yapılmaktadır. Tabi yine de bazı istisnalar sözkonusudur. Bu 35 yıl zarfında öyle yüksek yönetici atanmıştır ki, tam ideal bir yöneticidir, benim yukarıda belirttiğim 8 kıstasa da tam uymaktadır. Elbette bu tür yöneticiler de Ülkemizde son 35 yılda da görev yapmıştır. Az mıdır, çok mudur? Sayıları ne kadardır? İşte bunu da bilmiyorum.  Benim kıstaslarıma uyan geçmişte görev yapmış, bu gün görev yapan tüm yüksek yöneticilere selam ve hürmetlerimi sunuyorum.

Şimdi, yazımın sonunda yüksek yöneticiden ne anlaşılması gerektiğini de net olarak belirteyim. En başta anlaşılması gereken, Genel Müdür, Kurum Başkanları, Müsteşarlar, Kurul Başkanları ve benzeri unvanda olanlar anlaşılmalıdır. Tabi bazen önemli Daire Başkanlıkları ve Genel Müdür Yardımcılıkları gibi görevler de yüksek yönetici sayılabilir.

En sonunda benim kafama takılan şu soru var. “Gelecekte yönetici atamalarında, bir şey değişir mi, yoksa “eski tas, eksi hamam”, bu durum böyle devam edip gider mi?”  “Gelecekten umutlu olup olmadığım hususunu” inşallah, başka yazıda açıklarız. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar.

Ahmet SANDAL

Exit mobile version