Geçmişten bugüne toplumsal ve aşksal dönüşümü anlattım.Gazeteci-yazar Burak Artuner’in Mona Kitap’tan çıkan ikinci romanı “Leman Hanım’ın Mavi Cadillac”ı geçen haziranda okuyucuyla buluştu.
Kısa sürede okuyucuların büyük ilgisiyle karşılaşan roman, bu yazın adından söz ettiren kitaplarından oldu ve Artuner’e Yılın Çıkış Yapan Yazarı ödülünü de kazandırdı. 2015’te Can Yayınları’ndan çıkan ilk romanı Aşk, Hürriyet, İstibdat’ta ince işçilik sergileyen ve sizi alıp sürükleyen bir romana imza atan Artuner, ikinci romanında 1964’ten 2013’e kadar gelen soluksuz okunacak bir aşk hikayesini anlatıyor. Tarihi geri dönüşleri olan romanda dönemin olayları da titizlikle aktarılıyor. Artuner, yakın tarihe dair içimizi sızlatan “6-7 Eylül Olayları”nı aşk vurgusunu hissettirerek, insani gözlemlerle anlatıyor. Artuner’le romanı Leman Hanım’ın Mavi Cadillac’ı ve edebiyat yolculuğu üzerine söyleştik:
Yazarlık serüveninizden bahseder misiniz?
İlk gençliğimde şiire meraklıydım. Çok sayıda şiir yazdım, üniversiteye kadar ve sonrasında. Sonra gazetecilik maceram başladı. Olayların ortasındaydım. Acı, tatlı pek çok olaya yakından tanıklık ettim. Yazarlık serüvenim 2005 yılında araştırma kitabım Kayıp Topraklar’la ve bir yıl sonra Avrupa’yla Aşkımız isimli aynı türdeki kitabımla başladı. Ancak daha sonra hayal ettiğim roman yazarlığı için çalışmaya başladım. Bunun için kişisel, kültürel ve edebiyat birikimimim yeterli düzeye ulaştığını hissettiğimde ilk romanım Aşk, Hürriyet, İstibdat’ı yazdım. Can Yayınları’ndan editör, Öykü ve Roman Yazarı Faruk Duman kitabımı basacaklarını söyleyince hayal ettiğim maceranın başladığını hissettim ve çok mutlu oldum. Sonrasında ikinci romanım Leman Hanım’ın Mavi Cadillacı’nı yazdım. Yazımı neredeyse dört yıl sürdü. Titiz araştırmalar yaptım ve okuyucular tarafından beğenildiğini görünce emeklerimin karşılığını aldığımı düşündüm ve mutluluğum arttı.
Türkiye’nin çok partili döneme geçiş sancısına vurgu yapmak için mi böyle bir kurguyla okur karşısına çıktınız?
Evet. O yıllar, demokratik sistemin hayata geçiş sancılarının en yoğun yaşandığı yıllardı. Türkiye’nin demokrasi yolundaki önemli kilometre taşlarından bahsederek bir kurgu yaptım. Bunları okura aktarma isteğimi, 1964 model bir Cadillac çevresinde kolayca anlatabildim. Tarihin bir ayna olduğunu düşünürüm: Hem geçmişi hem de geleceği gösteren bir ayna. Çok partili döneme geçişin sancılarını da o tarih aynasına bakarak bir kurgu içinde okuyucuya aktarmaya çalıştım. Türk ve azınlık toplumu üzerinde derin izler bırakan 6-7 Eylül olaylarını ise Ara Güler’in gözünden izler gibi ve kendi tecrübelerimi de ekleyerek yaşar gibi yazdım…
Mavi Cadillac romanda neyi simgeliyor?
Türkiye NATO üyesi olduğundan beri ABD’nin etkisi altında. Komünizm hayaletinin çok korkutucu olduğu o dönem, darbelerde, yaşanan pek çok toplumsal olayda, muhalif gazetecilerin hapse atılmasında, çeşitli kurgu davalarda hep ABD ve onun desteklediği siyasetçilerin parmağı olduğu artık bilinen gerçekler. Mavi Cadillac, Türkiye üzerindeki Amerikan etkisinin benim kurgumdaki simgesel bir örneği. Olayları onun sayesinde daha kolay anlatabildim.
Leman Hanım’ın Mavi Cadillacı’nda yazar olarak özel tuttuğunuz, yazarken tutku duyduğunuz bir karakter var mı? Neden?
Tüm karakterleri tutkuyla canlandırmaya çalıştım. Okur gözünde gerçek olmalarını istedim ama Adnan karakteri öne çıkıyor tabii. Yaşadığı acılarıyla, uzun yıllar süren hüznü, aşka bağlılığıyla, adalet arayışıyla kendi çizgisinde ilerleyen yalnız o var çünkü. Bir de mavi Cadillac… O da sonuna kadar yolundan ayrılmıyor…
Gazeteciliğinin edebiyatçılığına nasıl etkisi oluyor?
Özellikle kurgu yaparken ve detaylara indiğinizde gazeteciliğin ruhunun bana kattığı avantajları fark ediyorum. Gazeteci meraklıdır çok soru sorandır. Soruların cevaplarını arar, bulur ve yazar. Romanda da aynı süreç var. Okurun merakını diri tutarak sorular sormasını ve onlara cevap bulmasını sağlıyor yazar. Bu tabii her gazeteci roman yazabilir demek de değil. Bir hayal gücü, kalem oynatma becerisi, üstüne disiplinli çalışma sistemi oluşturmak şart. Yazmak bir disiplin işi, çok emek gerektiren bir uğraş.
Güney Amerikalı yazarları seviyorum
Bu sıralar kimleri okuyorsun? Hangi yazarları hangi kitapları?
Dünya ve Türk edebiyatında hem eski hem de yeni yazarları takip etmeye çalışıyorum. Örneğin İspanyol yazar Antoni Casas Ros’un Almadovar Teoremi adlı kitabını okudum yakın zamanda. Norveçli yazar Erlend Loe’nun Dopller’ını Japon yazar Tanizaki’nin romanlarını çok beğenerek okudum. Milan Kundera beni çok etkiler. ‘Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği, ‘Kayıtsızlık Şenliği’ sonra ‘Yaşam Başka Yerde’ Kundera’nın en iyi romanlarından biri bence. Güney Amerikalı yazarları ayrıca çok severim. Carlos Fuentes okuyorum, ‘Laura Diazlı Yıllar’, ‘Koca Gringo’. Güney Amerikalı yazarları, özellikle toplumsal yaşamları bize benzediği için daha çok seviyorum, insani sıcaklığı daha çok hissediyorum onların romanlarında. Rus edebiyatçılardan da büyük keyif alıyorum. Mesela Dostoyevski’yi, İvan Turgenyev’i aralıklarla tekrar tekrar okuyorum. Türk edebiyatında da üslubuyla beni etkileyen bir isim var: İlhami Algör. Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku, İkircikli Biricik, hem farklı hem de sağlam romanlar bence. Onun dışında şairliği dışında Attila İlhan’ın romancılığını da beğenirim. Orhan Kemal, Kemal Tahir, Yaşar Kemal benim en sevdiğim Türk yazarlarıdır. Hepsini defalarca okumuşumdur.
Nasıl, neye yazıyorsunuz?
Zaman zaman bilgisayarda, zaman zaman da kağıda dolmakalemle yazıyorum. Kağıda yazmak daha kolay geliyor. Üstünü çiziyorum. Kelimelerin yerlerini oklarla hızla değiştiriyorum. Hataları daha kolay görüp onarıyorum. Çizgisiz A4 beyaz kağıt kullanıyorum yazarken. Deftere yazmayı sevmiyorum. Defterde ön arka sayfalar var ve bu beni yoruyor. Ancak yine de tarihi belgelerle ilgili notlar aldığım defterim var. Ansiklopedik bilgileri o deftere yazıyorum ve o notlardan faydalanıyorum.
Kendinizi, kalemi ve duygularıyla anlatır mısınız. Nasıl biridir Burak Artuner?
Her şeyden önce okumayı delicesine seven biri Burak Artuner… Okumayı sevdiği romanlar gibi eserler vermeyi amaçlayan bir yazar aynı zamanda. Yazarken, “Ben bu romanı okusam beğenir miydim” diye sorarım kendime çoğu zaman. Sevmeyeceğim, karakterlerine ısınamayacağım bir roman kaleme almayı düşünmem. Okuyucuyu yormayı değil, yazdıklarımla ilgili düşündürtmeyi severim. İnsan özgürlüğüne önem veririm, ırkçılığın her türlüsünü reddederim, hümanizmin ve adalet kavramının hakim olduğu bir dünyayı düşlerim. Küçük insanların hayallerini kurdukları dünyalarına kavuşmalarını dilerim. Her yazarın yaşadığı topluma karşı sorumlulukları vardır, ben de kendimi adalet anlayışının bu topraklarda kök salması için çalışmak zorunda hissediyorum.
Leman Hanım’ın Mavi Cadillacı’nın yazım sürecini anlatır mısınız?
Romanın hazırlığı için özellikle bir ismi okumadım ancak rutin okumalarım her dönem zaten devam eder. Ancak 1950’lerden başlayarak 1980’lerin sonuna kadarki dönemi özellikle inceledim. Çok partili döneme geçiş sancılarının en yoğun yaşandığı dönemlere ilişkin araştırmalar yaptım. Dönemin gazete haberlerini inceledim. Romanımdaki pek çok anektot ve yaşanmış olayların ayrıntılarına, gazete fiyatlarından tutun, asgari ücret ne kadardı gibi pek çok soruya o gazete kupürlerinden ulaştım. Yine o dönemin günlük yaşamının ayrıntılarına da o gazete haberlerinden yararlanarak yazmaya çalıştım.
Romanınızda Amerikan kültürü ile dönüşen bir toplumu yazarken, bir aşk hikayesini de farklı dönemlerde aktarıyorsunuz, nasıl okumalıyız kitabınızı?
Her zaman inandığım şudur: “Aşk emek ister, emek vereni de asla terk etmez” Romanımın başındaki alıntılardan biri Milan Kundera’ya aittir, “Aşk ya çılgınlıktır ya da yoktur” der Kundera. Aşk için neler yapabilirsiniz, ne kadar cesaretiniz var, sınırınız nedir, biraz bunu işlemek istedim romanımda. Günümüzde aşk kavramının içinin boşaltıldığını görüyoruz. Günü birlik, sadece cinselliğe dayalı ilişkiler için bile aşk yakıştırması yapılıyor. Eski aşklar ise daha tutkulu, daha gerçek, daha fedakarlık ve emek içeriyordu. İki ayrı dönemde ‘aşk’ın nasıl farklı yaşandığını da anlatmak istedim romanımda. Toplumsal ve aşksal dönüşümü işledim diyebilirim.