MİLLETLERİN ZENGİNLİĞİ YA DA FAKİRLİĞİ ÜZERİNE DENEMELER -3

MİLLETLERİN ZENGİNLİĞİ YA DA FAKİRLİĞİ ÜZERİNE DENEMELER -3 Ünlü İngiliz İktisatçı Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği kitabından hareketle “Milletlerin Zenginliği ya da Fakirliği Üzerine Denemeler” başlığı altında iki köşe yazısı yazdık. Adam Smith İngiliz bir iktisatçıdır. Dünya iktisat tarihinde önde gelen bir isimdir. Tabii kapitalist ve liberal bir görüşe sahiptir. Belki kapitalist görüşe sahip olduğu tartışılabilir. […]

HASBİ VE HARBİ OLMAK

MİLLETLERİN ZENGİNLİĞİ YA DA FAKİRLİĞİ ÜZERİNE DENEMELER -3

Ünlü İngiliz İktisatçı Adam Smith’in Milletlerin Zenginliği kitabından hareketle “Milletlerin Zenginliği ya da Fakirliği Üzerine Denemeler” başlığı altında iki köşe yazısı yazdık.

Adam Smith İngiliz bir iktisatçıdır. Dünya iktisat tarihinde önde gelen bir isimdir. Tabii kapitalist ve liberal bir görüşe sahiptir. Belki kapitalist görüşe sahip olduğu tartışılabilir. Ancak liberal bir görüşe sahip olduğu kesindir. Çünkü iktisatta serbestliği, iktisadın “görünmez bir el” şahsi güdüler ve kâr hırsı vasıtasıyla dengede olacağını ve sürdürülebilirliğe sahip olacağını iddia etmiştir.

Adam Smith ekonomiye dışarıdan müdahalelerin (vergi ve benzeri müdahalelerin, Devlet iktisadi hareketlerinin) yanlış olacağını, vergi ve benzeri uygulamaların iktisadın seyrini değiştireceğini söylemiştir.

Şimdi bu görüşe tamamen yanlış diyemeyiz. Adam Smith’in o tarihte bundan 300 yıl kadar önce öne sürdüğü iktisadi görüşlere tamamen yanlış diyemeyiz. Belki noksan ve yetersiz diyebiliriz.

Adam Smith günümüzde yaşasaydı ve toplumdaki ekonomik sömürüyü ve özel sektördeki işçilerin karın tokluğuna çalıştığını ve kartellerin serbest piyasada fiyatların düşmesine engel olduğunu bu denli görseydi elbette ekonomik tahlillerini değiştirebilirdi.

Artık Adam Smith’in görüş ve düşüncelerini bir tarafa bırakalım.

Bu yazımızda kendi görüşümüzü ve özgün düşüncelerimizi Milletlerin Zenginliği ya da Fakirliği Üzerine Denemeler-3 başlığı altında yazıyoruz.

Bizim ekonomik sistem olarak görüşümüz şu: Ne başlı başına tam bir serbestlik,  ne tam liberalizm iyidir, ne ekonomide başlı başına bir baskı ve ne de Devletin her şeye karışması iyidir.

Ekonomide tam bir liberalizm ile tam bir Devlet müdahalesi arasında bir sistem iyidir. Biz buna ekonomide orta yol diyoruz.

Ekonomide tam liberalizm sağcılık, tam Devlet müdahalesi solculuk ise, biz ne sağcıyız, ne solcuyuz. Biz orta yolcuyuz.

Orta yolculuktan da kastımız şudur:

Piyasada her şey normal iken liberal anlayış geçerlidir. Ancak liberal ticaret ve sanayi sahipleri şunu bilecekler: “Devletin görünmez eli tam ensenizde bekliyor. Yanlış yapan, stokçuluk yapan, sanayide işçisini sömüren, maliyetinden aşırı bir kârla mal satan sanayici, tüccar ve esnaf tam ensesinde Devletin görünmez elini hissedecek ve o el piyasada yanlış yapanın boynunu anında kopartacaktır.”

Adam Smith’in piyasayı dengede tutan ve sürdürülebilirlik içinde bulunduran “görünmez eli” kâr hırsı ve menfaat güdüsü iken, bizim görünmez elimiz Adil Devlet Yönetimidir ki, yanlış yapanı anında cezalandırır. Bu benim İslami Görüşümden kaynaklı bir El’dir ki, İsmine Kuran-ı Kerim ve Hadis-i Şerif’lerde yer bulan, “İslam Ekonomik Nizamı” diyoruz.

İslam Ekonomik Nizamında şu dört nokta mühimdir.

1-“Hüküm yalnızca Allah’ındır.” (Yusuf Suresi, 40)

2-“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. (Nur Suresi, 42)

3-“Namazı dosdoğru kılın ve zekâtı verin.” (Bakara Suresi, 43)

4-“Allah alışverişi helâl, faizi ise haram kıldı.” (Bakara Suresi, 275)

Evet, bizim ekonomik sistemimizin şekli şemali budur.

İslam’da ticaret ve serbest alışveriş ve şahsi zenginlik vardır. Çünkü zekat vardır. Zekat zenginlere farzdır.

İslam’da hüküm ve mülk serbestisi insana yüzde yüz sağlanmış değildir. “Ticaret serbest, ancak, faiz yasaktır.”

Adam gibi olursan hüküm ve mülk senindir. Mutedil ve insaflı ticaret yaparsan saygı görür ve korunursun. Faizcilik yaparsan rezil olursun.

Özetlemek gerekirse, İslam sömürü üzerine bir ekonomi ve ticarete izin vermez.

Eğer İslam nizamına uymazsan, sana ne hükmedebilme ve ne de mülke sahip olma yetkisi verilir. Yanlış yapanın elinden hüküm ve mülk alınır. Çünkü hükmetme ve mülk sahibi sınırsız ve sonsuz olarak yalnız Allah’a aittir. İnsanlardaki bu iki yetki (hüküm ve mülk) sınırlıdır.

Zaten insanlara hüküm ve mülkte sınırsız yetki tanımak Firavunluğa (mazallah) davetiye çıkarmaktır. Dünyadaki tüm sorunların kaynağı budur.

Firavunvari kapitalist ekonomi sistemi bir aşırılıktır. Tüm insanlığın ve tüm milletlerin zenginliği ancak Orta Yol dediğimiz İslam Ekonomik Nizamında sağlanır.

Önceliğimizi ve ilkelerimizi böylece belirleyip esaslı bir kural olarak hayatımızın temeline aldıktan sonra tüm milletlerin zenginliğini sağlamak mümkündür.

Bu gerçeği çok net olarak böylece belirledikten sonra Milletlerin Zenginliği ya da Fakirliği Üzerine Denemelerimizin sonucunda şu noktaya varıyoruz.

Milletlerin zenginliği ya da fakirliğinde coğrafya mühim.

Coğrafyanın ve ülkelerin sınırlarının ve her şeyden önce yöneticilerinin bir toplumlarım zenginlik ve fakirliğinde belirleyici olduğunu düşünüyorum.

Sömürgecilik dediğimiz Avrupa kaynaklı belanın toplumların zenginlik ve fakirliğinde belirleyici olduğunu düşünüyorum.

Bundan 300 yıl önce sanayileşme dengesiz bir şekilde Avrupa’da değil de aynı anda Afrika ve Asya’da da başlatılsaydı günümüzdeki bu iltica ve göç hareketleri yaşanmazdı.

Günümüzde Ülkeler arasında ekonomik manada kanıksanmış bir adaletsizlik var. Birleşmiş Milletler Örgütü bu kanıksanmışlık üzerine kuruludur. Avrupa Birliği bu kanıksanmışlık üzerine kuruludur. Development 8 dedikleri ülkeler bu kanıksanmışlık üzerine kuruludur. G 7 dedikleri Ülkeler bu kanıksanmışlık üzerine kuruludur. En sonunda G 20 dedikleri Ülkeler bu kanıksanmışlık üzerine kuruludur.

Ülkemizin de içinde bulunduğu, G 20 Ülkeleri kendi aralarında toplanır ve karar alır. Dünyada 200 civarında Ülke varsa 180 Ülke en altta yer almaktadır.

G 20’ler, yani Dünya’da en zengin 20 Ülke şunlardan ibarettir.

ABD, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya,  Güney Kore, Avustralya, Kanada, Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti, Türkiye,  Endonezya, Suudi Arabistan, Brezilya, Arjantin, Güney Afrika, Hindistan ve Meksika’dan oluşmaktadır.

D 8’ler diye bilinen Dünya’nın en zengin, gelişmiş Müslüman Ülkelerinin isimleri de şöyledir: Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya, Endonezya, Mısır ve Nijerya.

G 20’ler arasında yer alan Suudi Arabistan’ın D 8’ler arasında olmaması ilginç buluyorum.

Şimdi Dünya’daki zengin Ülkelerin isimlerini niye böyle sıraladım?

Benim hem insani ve hem de İslami görüşüme göre tüm Dünya’nın zenginliği böyle 20-30 Ülkede toplanmamalıdır. Zenginlik tüm Ülkeler arasında adil dağıtılmalıdır.

Yüce Rabbim (cc) malların şahıslar arasında dengesiz dağılımını ve sermayenin belirli ellerde temerküz etmesini yasaklamıştır.

“Allah’ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı çetindir.” (Haşr Suresi, 7)

Bu ayet-i kerimeden yola çıkarak sermaye servet ve zenginlik bazı Ülkelerde toplanıp da diğer Ülkelerin fakir bıraktırılmasına gönlümüz asla razı olmaz.

Bu yazı dizisinde birkaç kere belirttiğim hususu yazımızın en sonunda da belirtelim. Milletler, toplumlar ve Ülkeler aslında zengindir. Çünkü sonsuz nimet sahibi Yüce Rabbimiz her yere, her memlekete ayrı nimetler ve nice imkanlar bahsetmiştir. Bir memleket, bir toplum fakir ise şu 5 nedendir.

1-Adaletsizlik.

2-Tembellik.

3-Kötü yönetim.

4-Cehalet.

5-İhtilaf.

Bunları ortadan kaldıracak ve herkesi huzur ve refaha kavuşturacak İslam’dır.

Vesselam.

Ahmet SANDAL

Exit mobile version