NESLE UYGUN EĞİTİM Mİ, NEFSE UYGUN EĞİTİM Mİ?
2024-2025 Eğitim ve Öğretim Yılı dün itibariyle ortaöğretim kurumları dediğimiz, ilkokul, ortaokul ve liselerde başladı. Yüksek öğretim kurumları olarak nitelenen üniversitelerde de haftadan itibaren eğitim ve öğretim başlayacak. Haydi hayırlısı.
“Yeni eğitim ve öğretim yılının tüm topluma hayırlı ve uğurlu olmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.”
Eğitim ve öğretim üzerine onlarca değil, yüzlerce yazı yazdım. Bizden yazması. Yazmaya devam. Okuyup da dinleyen var mı? Önerilerimizi yerine getiren var mı? Koca bir soru işareti. Neyse okuyup da dinleyen olması da, önerilerimizi uygulayan olması da yazmaya devam.
Biz en azından şu iki sağlıyoruz. Bir, vicdanımızı rahatlatıyoruz. İki, sevabımızı alıyoruz. Ve inancımıza göre tebliğ ve öğüt vermek, ikaz etmek ve doğru yolu göstermek bir farzdır.
Müslüman bir toplumda farzlar ikiye ayrılır. Birincisi, farz-ı ayn, ikincisi farz-ı kifaye. Bir Müslümanın kendisinin şahsen yerine bizzat getirmesi gereken görev ve ameller farz-ı ayn’dır. Farz-ı ayn görev ve ameller, namaz, oruç, zekat,
Hac ve benzeri şahsi görev ve amellerdir. Farz-ı kifaye ise, İslami bir toplumda, bazı Müslümanların yerine getirmesi halinde o toplum bakımından o görevin yapılmış sayıldığı ve diğer Müslümanların artık o işten ve görevden sorumlu olmadığı farzlar ise farz-ı kifaye’dir.
Bir Müslüman vefat ettiğimde, o cenazeyi yıkamak, kefenlemek, cenaze namazı kılmak ve gömmek farz-ı kifaye’dir. Bir Müslüman toplumun her şehrinde, fetva verebilen, meseleleri çözebilen bir alimin bulunması farz-ı kifaye’dir.
Bir topluluğa bir kişi gelip selam verdiyse, içlerinden biri selamı almış ise o farz-ı kifaye’dir.
Buna karşılık, bir toplumda tebliğ ve öğüt vermek, ikaz etmek ve doğru yolu göstermek herkese ve her şahsa düşen bir görev ve iştir. Bu durumda bu görev ve amel, bir farz-ı ayn’dir. Herkes başkasını beklemeden bu farzı işlemek durumundadır. (Allah’ın izniyle bu gariban şair yazar, bu farzı eda etmektedir. Yazılarıyla, kitaplarıyla, sözleriyle ta çocukluğundan beri bu farz-ı ayn’i yerine getirmektedir. Elhamdülillah)
Evet, bu görev babında bu yazıda nesle uygun eğitim üzerinde duracağım. Bu eğitimi öveceğim. Ve nefse uygun eğitimi de yereceğim.
Eğitim ve öğretim üzerinde yüzlerce yazıda yaptığım gibi neslimizi kurtarmak için mücadele ediyorum. Bu yazıda da aynı doğrultuda hareket ediyorum.
Eğitim ve öğretim, birbirinden dağlar kadar farklıdır. Birbirinden fersah fersah uzaktır.
Eğitim, “terbiye, ıslah etme ve düzeltmedir.” Öğretim ise habire bir şeyleri anlatma ve tabir caizse “kafalara bilgi doldurmadır.” Bu ülkede “kafalara bilgi doldurulmasına” ihtiyaç yoktur. Bu ülkenin gençlerinin terbiye ile ıslah ile yanlışları düzeltme ile eğitilmesine ihtiyaç vardır.
Maalesef, ülkemizde klasik öğretim metotları ile gelenekselleşmiş öğretim müfredatları ile büyük yanlışlıklar yapılıyor ve adeta kafalara bilgiler “sanki musluktan su doldurulur” gibi rastgele dökülüyor.
Ey Milli Eğitim Yetkilileri! İsminize uygun davranın. Siz Milli Öğretim Yetkilileri değilsiniz. Gitmez bu devran böyle. Müfredat gereksiz bilgiler ile doluysa, çıkartıp atın ve pratik ve lüzumlu işlerle uğraşın. Çocuklarımızı, gençlerimizi bir yığın gereksiz bilgi ile meşgul etmeyin. Onları pratik ve hızlı düşünme yeteneği ile donatın. Bunun yolu da öğretimden değil eğitimden geçer.
Sokrates der ki; “bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.” İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri der ki, “bilmediklerimi ayağımın altına alsaydım başım göğe ererdi.”
Dünya’da en büyük bilgi, insanın kendisini bilmesiyle başlar.
İnsan kendisini bilmedikten sonra, ona Dünya’nın tüm bilgilerini kafasına doldursan neye yarar ki? Güzel bir veciz sözde de belirtildiği gibi, “kişinin kendi noksanını bilmek gibi irfan olmaz.” “Evet, irfan, irfan, irfan. İşte budur bize lazım olan.”
İrfan, kişinin varlık nedenini ve Dünya’daki asıl sorumluluklarını bilmesi, iyilik ve doğruluk yolunda yürümesi için içindeki duyduğu his ve düşünceler toplamıdır. Yani daha kısa anlatımla irfan, “iman edip salih ameller işlenmesi ve toplumda hakkın ve sabrın tavsiye edilmesidir.
İrfan bozguncu olmamaktır ve ıslahçı olmaktır. İrfan tek başına olmaz tabi, yanında ilim de olmalıdır. İlim akıl ise, irfan izandır. Akıl ve izan dedikleri, ilim ve irfandır.
Çocuklarımıza ve gençlerimize öğretim dedikleri bilgi ve teknolojik hususları elbette öğretelim.
Ancak önceliğimiz bu olmasın, önceliğimiz çocuklarımızın ve gençlerimizin irfan sahibi, şuurlu, vatanına ve milletine bağlı fertler olmalarını sağlamak noktasında belirlenmelidir. Bir çocuğun uzayın ta en uç noktasına, gezegenlerin yapısına, galaksilerin sıralanışına dair bilgiler öğretip de eğer o çocuğa kendi iç dünyasına dair hiçbir şeyin eğitimini vermiyorsak, yapılan çaba boşadır.
Mevlana ne diyor bir dinleyin; “Gayret atını yıldızlara sürdün de, kendisine meleklerin secde ettiği Âdem Peygamber’i bilmedin. Oldu mu şimdi!” Âdem denildiğinde de uzağa gitme. Âdem sensin sen ey İnsanoğlu!” Bir eğitim sistemi, çocuklara ve gençlere her şey öğretiyor da “kendisini bilmesini öğretmiyorsa” bomboş bir eğitim sistemidir.
Öyle bir eğitim sistemini alıp da çöpe atın. Bizim istediğiniz eğitim sistemi, “çocuklarımızı öncelikle kendisini bilmesini sağlayacak ve özünü tanıtacak eğitim sistemidir.”
Evet, sözümün özü şudur. Buraya kadar beyan ettiğim hususların özeti şudur. Bunu iki başlıkta sıralıyorum.
1-“Nesle uygun bir eğitim demek, hem ilim ve hem irfanın birlikte gençlerimize sunulması demektir.”
2-Ancak nefse uygun eğitim demek, yalnızca ilim ve teknoloji öğretip gençlerimize irfan ve izan vermemektir.
Maalesef, bu toplumda Milli Eğitim ikinci başlıktaki metodu uygulamaktadır ve gençlerimiz irfan ve izandan yoksun yetiştirilmektedir. İşte bundan dolayı bu toplumun başı beladan kurtulmuyor.
“Bir öğrenciyi ahlaken eğitmeden onu yalnızca zihnen eğitmek topluma bela olacak kişiyi o topluma salmaktır.” (ABD E. Başkanı Theodore Roosevelt) Evet, Roosevelt de diyor ki, bir öğrenciyi ahlaken ve irfan bakımından eğitmeden ona yalnızca maddi ilim ve teknolojiyi öğretmek, toplumun başına bela olacak bir yaratığı o toplumun için sanki bir bomba gibi koymaktır.
O bomba, yani irfansız ve ahlaksız yetiştirilen nesiller, nefsi şişirilen gençler bir toplum için, maddi ve gerçek bombadan daha tehlikelidir.
Evet, Milli Eğitim Yetkililerine tekrar sesleniyorum. Bu toplumun çocuklarına ve gençlerine nesle uygun, akla uygun, irfana uygun, fıtrata uygun eğitim verin. Nefse, akılsızlığa ve ahlaksızlığa uygun eğitim vermeyin.
Milli Eğitim Yetkililerine hassaten sesleniyorum. Fıtratın gereğini yapın yeter. İnsan fıtratı doğuştan ahlaka ve akla uyundur. Onu bozmayın yeter.
Ey Milli Eğitim Yetkilileri!
“Nesle uygun eğitim uygulayın, nefse uygun değil.”
Vesselam.
Ahmet SANDAL