SENİN MEDENİYETİN SANA BENİM MEDENİYETİM BANA
Medeniyet, çağdaşlık ve uygarlık kavramları dokunulmaz ve etrafında surlar çevrili, adeta kimsenin yan gözle dahi bakmaya cesaret edemediği kavramlardır. Aslında öyle olmaması gerekir. En çok da medeniyetin, uygarlığın ve çağdaşlığın tartışılması gerekir.
Ancak tartışılmıyor. Medeniyet, çağdaşlık ve uygarlık dediniz mi akan sular duruyor.Laiklik de öyle hiç tartışılmıyor. Tabu gibi dokunulmaz addediliyor. Laiklik denilince akan sular duruyor.
Neyse laikliği bir kenara bırakalım da şu medeniyet, uygarlık ve çağdaşlık terimleri üzerinde duralım.
Nedir medeniyet, uygarlık ve çağdaşlık? Medeniyet, uygarlık ve çağdaşlık dediğimizde neyi temel alıyoruz? Ölçümüz ne?
Ölçü ilim mi, teknoloji mi, hukuk mu, güç ve kudret mi, özgürlük mü, müreffeh hayat mı, huzur mu? Nedir ölçü?
Adam, demiş ki, medeniyet Avrupa Medeniyetidir, ancak, orada huzur yok, orada bireyselleşme var, orada sömürü var, zorbalık var. Bu durumda bu medeniyet ne kadar akılcıdır ki? Böyle bir medeniyeti başkalarına dikte ederek “İşte bu medeniyet esastır” demek insafa sığar mı?
Bu sorular aklınızın bir kenarında dursun.
Şu kavramları önce bir tanımlasak doğru olacak.
Medeniyet, uygarlık ve çağdaşlık hakkında tanımlama ve açıklama yapacak olursak şunları kaydedebiliriz.
Türkiye Diyanet Vakfı’nın çıkardığı İslam Ansiklopedisinde medeniyet, uygarlık terimi şöyle açıklanmaktadır.
Arapça’da “şehir” anlamına gelen ve müdûn köküne dayanan medîne isminden Osmanlı Türkçesi’nde türetilen medeniyet kelimesinin, kök itibariyle “yönetmek” (es-siyâse) ve “mâlik olmak” anlamları da bulunan deyn (dîn) masdarıyla ilişkili olduğu da ileri sürülmüştür. Medenî (medeniyye) ve medînî ise “şehre mensup olan, şehirli” mânasına da gelmektedir (Lisânü’l-ʿArab, “mdn”, “dyn” md.leri). Batı dillerinde “medeniyet” karşılığı olan civilisation da Latince’de “şehirli” anlamına gelen civilis kelimesinden türetilmiştir.
“Civilisation” teriminin modern Batı düşüncesi içinde kazandığı anlamları karşılamak üzere son devir Osmanlı Türkçesi’nde medeniyet kelimesi kullanılmış, modern Arapça’da ise daha ziyade hadâre yaygınlık kazanmıştır. “Belli yasalara uyarak şehirde yaşayan halk” mânasındaki uygurdan türetilen uygarlık kelimesi de günümüz Türkçe’sinde medeniyet karşılığı olarak belli bir yaygınlığa sahiptir.
Medeniyet teriminin düşünce tarihi boyunca kazandığı anlamların ortak noktası şehir hayatının sosyal, siyasal, entelektüel, kurumsal, teknik ve ekonomik alanlarda mümkün kıldığı birikim, düzey ve fırsatları ifade ediyor olmasıdır. Bununla birlikte kelime çeşitli zihniyet dünyalarında farklı şekilde kavranmış ve tanımlanmıştır.
Medeniyet, uygarlık böyle açıklanabilir.
Çağdaşlık nedir?
Esasında çağdaşlık, medeni ve uygar gibi anlaşılsa da çağdaşlık saçma bir terimdir. Belli bir çağda yaşama anlamına gelen çağdaşlık, bir mağara devri, taş devri, tunç devri ve benzeri devirlerde yaşayanlar açısından da aynıdır. Yani mağara devri, taş devri ve tunç devri insanları da aynı zaman diliminde yaşadıkları için kendi aralarında çağdaştır.
Çağdaşlık bir medeniyet ve uygarlık ölçütü değildir. Çağdaşlık reklam kokan bir abartıdan ibarettir. Çağdaşlığı bir kenara bırakalım ve şu medeniyet ve uygarlık kavramları üzerinde duralım. Medeniyet ve uygarlık aynı manaya gelir. Biz yalnızca medeniyet kavramı üzerinden giderek maksadımızı yani “senin medeniyetin sana, benim medeniyetim bana” diye seslenirken ne demek istediğimizi ifade edelim.
Ah, ah, ah, medeniyet diyerek ne naneler yediler, ne fırıldaklar çevirdiler.
Diktatörler de medeniyet için çabaladığını iddia eder, sorsanız. Diktatörler de uygarlık uygarlık uygarlık diye türkü tutturur. Krallardan hesap sorulur da medeniyet için çabaladığını söyleyen diktatörden hesap sorulamaz.
Diktatör, asıp kesmiştir. Hürriyetleri ayaklar altına almıştır. “Hele bir sor bakim ben bunları niye yaptım” diye bir film repliği vardı ya, “hele bir sor, diktatör, niye asıp kesmiştir, özgürlüğü niye ayaklar altına almıştır?” El cevap: Medeniyet için
Öyle mi? Tamam o zaman “medeniyet için halka zulmedilmesinde bir mahzur yoktur.” Bunu mu kastediyorsun.
Evet, çok acayip değil mi, bu söylediklerim. Evet, acayip. Ancak bu acayiplik medeniyet teraneleri ile normal görülmüştür.
Ve kimse de, “senin medeniyetin sana, benim medeniyetin bana. Bana medeniyet dayatma” diyememiştir.
Esasında bir Müslüman için İslam olmak her şeyin esası ve tek kriter, asıl ölçüdür.
Bir Müslümana, “medeniyet gerekçesi ile bir şey dikte etmek ve buna uyacaksın” demek, en büyük hakarettir.
Şimdi Dünya’da belki de 400 yıldır hakimiyet Batı medeniyetinde.
Şimdi Müslümanlara Batı medeniyetini ölçü alacaksın demek bir dayatmadır. Çünkü Batı Medeniyeti dedikleri, özgürlük adı altında ahlaksızlığa, kapitalizm adı altında haksızlığa, liberalizm adı altında başı boşluğa, materyalizm adı altında inançsızlığa kapı aralıyor.
Şimdi bu Medeniyet altın olsa Müslüman için bir değer ifade edebilir mi? Etmez.
Şimdi bu yazıda mühim olan şudur. Okurlarımdan dikkat etmelerini istediğim durum şudur.
Hiç kimse kimseye medeniyet dayatması yapamayacağı gibi medeniyet tartışması yapıp da “senin medeniyetin öcü, benim medeniyetim cici” diyerek de bir sonuç alamaz. Medeniyetler tartışma konusu yapılamaz. İnançlar da tartışma konusu yapılamaz.
Yüce Rabbim (cc), kafirlere bakın nasıl sesleniyor:
De ki: “Ey Kâfirler! Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz. Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk edecek değilim. Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim de banadır.” (Kafirun Suresi)
Bu sure hiçbir tartışma gerektirmeyecek şekildeki bir seslenişin ifadesidir.
Çünkü inançlar tartışma kabul etmez. Medeniyetler de tartışma kabul etmez. Kişi hayatını hangi çerçevede sürdürmek istiyorsa ve sürdürdüğü o çerçeve akıl ve ahlak bakımından makul ise, bu saygı duyulması gereken bir durumdur.
İşte bu gerçekler ışığında “senin medeniyetin sana, benim medeniyetim bana” diyorum.
Vesselam.
Ahmet Sandal