SİZSİZ BİR EKSİĞİZ
Aynı zamanda gazetemiz ve haber sitemizde de köşe yazarlığı yapan Eğitim Yöneticisi ve Araştırmacı Yazar Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu yurt çapında İl il ilçe ilçe kurum kurum dolaşarak sürdürmekte olduğu ‘İnsan İnsana Emanettir’ Projesi pandemi nedeniyle aksayınca bu kez ‘Gençlik için el ele’ projesi ile şu ana kadar yayımlamış olduğu 30 kitaptan oluşacak tüm eserlerini başta Ortaöğretim Kurumları olmak üzere Halk Eğitim merkezleri, Mesleki Eğitim Merkezleri, Ceza ve Tevkif evleri olmak üzere ülke geneli tüm kurum kütüphanelerine ücretsiz yollamaya başladı.
‘Sizsiz bir eksiğiz’ sloganıyla başladıkları projeye tüm duyarlı vatandaşlardan destek beklediklerini belirten Eğitim Yöneticisi ve Araştırmacı Yazar Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu, ‘Gençlik için el ele‘ projesi ve kapsamı hakkında detaylı bilgiler verdi.
‘Köksüz ağaç meyve vermez’ bilinci içinde ve yaşadığımız çağa olan borcumuzun farkındalığı ile daha farkında ve köklerine bağlı bir nesil için başlatılan her kurum kütüphanesine bir set ücretsiz kitap kampanyası 18 Ocak 2021 pazartesi günü itibariyle başlıyor.
Korona virüs pandemisi dolayısıyla uzaktan sürdürülen eğitim ve öğretim çalışmalarının gençlerimize aşılanması gereken milli ve manevi dinamiklerimizin diri tutulması konusunda ciddi bir engel oluşturduğunu belirten Muhammed Rıdvan Sadıkoğlu;
“Tarafımızca 19 Ekim 2017 tarihinden beri sürdürülen “İnsan İnsana Emanettir” Projesine yaşamakta olduğumuz pandemi süreci nedeniyle Mart 2020 tarihinden beri ara verilmiş olup bu bağlamda onay alınan il ve ilçelerin (Onay icmalini görmek için tıklayınız) tamamına da bu nedenle gidilememiş; yaşanan pandemi nedeniyle “uzaktan” sürdürülen “eğitim ve öğretim” çabamız da takdir edersiniz ki gençlerimize aşılanması gereken milli ve manevi dinamiklerimizin diri tutulması konusunda ciddi bir engel oluşturmuştur. Ancak şu ana kadar ulaşılan ve ziyaret edilme imkânı bulunulan 21 İl ve 196 İlçe bazında gençlerin yapılan söyleşi ve konferanslara gösterdiği rağbet, söyleşi ve konferans sonrası sosyal medya hesaplarımıza ve mail adreslerimize yolladıkları mesajlar, yayımlanmış olan eserlere gösterdikleri ilgi yaşadığımız şu makus sürece rağmen onlarla yan yana gelemez ve birebir iletişim kuramazsak da en azından yazılmış eserlerin gençlere ulaşması konusunda bir zaruriyet doğurmuştur.” ifadelerini kullandı.
Sadıkoğlu’nun açıklamaları şu şekilde;
Bu zaruretten yola çıkarak İnsan İnsana Emanettir Projemizi devam ettirebilmek (İnsan İnsana Emanettir Projesine ulaşmak için tıklayınız), gençlerimizin milli ve manevi dinamikler etrafında kenetlenebilmesini sağlayabilmek, onlardaki okuma aşkını diri tutabilmek adına bu kez “Gençlik için Elele” (Gençlik için el ele Projesine ulaşmak için tıklayınız) diyerek ilk etapta onay alınan ama gidilemeyen başta Güneydoğu ve Doğu Anadolu İl ve İlçeleri, ikinci etapta ise adım adım ülkedeki tüm özel ve devlet ortaöğretim kurumları, halk eğitim merkezleri, kadın sığınma merkezleri, gençlik merkezleri, ceza ve tevkif evleri de dahil edilerek mevcut kurum kütüphanelerimize birer set kitabımızın ücretsiz yollanmasını (Ücretsiz kitap projesi için tıklayınız) hedeflemekteyiz.
Mağazaya uğrayıp tek kitap bağışlamak için tıklayınız.
Mağazaya uğrayıp güncel kitap seti bağışlamak için tıklayınız.
Mağazaya uğrayıp 16 lı kitap seti bağışlamak için tıklayınız.
NEDEN BU ÇALIŞMA?
Bilgiyi arama, bulma ve kullanma konusunda öncelik olarak üniversitelerde okuyan 7 milyon beş yüz bini gencimizi de dâhil ettiğimizde 25 milyon gibi bir rakama ulaşarak ülke nüfusumuzun yüzde otuzluk bir dilimine tekabül eden ‘hazinemiz’ olan gençlerimizi, daha sonra ise tüm yurttaşlarımıza her platformda ulaşarak onları ilgi ve kabiliyetlerince becerikli kılmak; topluma ve insanlığa kazandırmak; sanat ve estetik yönlerini geliştirebilmek, yeteneklerini ortaya koyabilecek bir ortam hazırlamak; modern-vizyoner modelleri hayata geçirebilen; sorgulayan, araştıran gelişmelere ve evrensel değerlere açık birer birey olma yolunda ellerinden ve yüreklerinden tutmak adına bir karınca misali ortaya koyduğumuz bu çabamız ilgi ve desteğinize muhtaçtır.
Zira biliyor ve inanıyoruz ki hepimizin ortak amacı; sahip olduğumuz manevi mirasın altında güçlü temellere oturtulmuş kültürümüzü, bugünün teknolojisine entegre ederek çağdaş yaşamın baş döndürücü hızını ayak uydurabilecek bir eğitim sistemi kurmak olmalıdır.
Ama hepinizin malumudur ki; özellikle şu anki neslimiz milli ve manevi dinamiklerimiz ile anne ve babalarından daha az temas kurdu; hatta yeni neslin bir kısmı tamamen temassız ve rüzgârda savrulan yaprak gibi bitmek tükenmek bilmeyen bir değişimin, kulakları ve kalpleri sağır eden uğultusu içinde oradan oraya sürükleniyor.
Siyaset, ekonomi, sosyal medya, eğlence ve teknoloji gibi birçok alan, gösterdiği gelişmelerle sürekli dikkatimizi çekmeye ve kendine yöneltmeye çalışarak kalplerimize ve maneviyatımıza hücum eden birer düşman gibi kıyasıya yarışıyorken geleceğimizin sesi çocuklarımızı bu hengâmede kaybediyor; sessiz çığlıklarını bu koca kalabalık içinde duymuyoruz.
Bakış açımızı daraltıp, tüketme hırsımız arttıkça da hayata değmeden yaşamaya, dönüştürmeye, tepeden hayat tarzları dayatmaya, çocuklarımızı “adam” etmeye çalışıyor; dünya tarihini şekillendiren manevi dinamiklerimizi, mümbit coğrafyamızın ana vatanı olduğu medeniyet iddiamızı atlayarak köklerimizden uzak göklere yükselme sancısıyla kıvranıyor, köksüz ağacın meyve vereceği hayaliyle ömür tüketiyoruz. Üstelik ardımızda sayısı milyonları bulan ve kaderlerine terk ettiğimiz “kayıp nesiller” bırakarak.
Sahiplik arzumuzun “sorumluluk ihmaline” nasıl dönüştüğüne dair fikir üreten çok ama çözüm üretip bu çocukları yüreğinden yakalayacak, seslerine kulak verecek, frekanslarına uyacak adımları nedense bir türlü atamıyoruz.
Kabul edelim ki,
Dün bizi onurlu, üstün ve dünyanın gıpta ettiği insanlar konumuna taşıyan, bin yıla yakın bu dünyaya hükmetmemizi sağlayan değerlerimizin tümünü ‘suda pişen kurbağa misali’ ama farkındalıkla ama farkında olmadan adım adım yitirerek kendimizle kavgalı hale geldik.
Kalbimizi istila eden değerler yaşam biçimimiz haline geldikçe; elimizdeki gazete, neredeyse sabahlara kadar tüm vaktimizi başında geçirdiğimiz televizyon, kölesi haline geldiğimiz cep telefonlarından takip ettiğimiz ve herkesin kalbinin rengini kustuğu sosyal medya veya eş, dost, arkadaş, iş, ortam, sokak, mahallenin hep birlikte çaldığı bu senfonide kaynayıp gitti içimizdeki dünya. Ama kalbimize yön vermesi gereken aklımız başka söyleyip, aklımıza uyması gereken kalbimiz başka atmaya başlarken asıl kaybımız yüreklerimizdi.
Bu yüzden de yetimin mahsunluğuna yüzümüzü döndük; mazlumun gözyaşı içimizi kanatmadı. Kahkahalarımız, bırakın uzağı aynı binada yaşadığımız insanların acılarına bigâne kaldı. Üzerine güneş doğmayan, gönlü dualı yüreği insanlık adına yaralı ecdadımıza inat; Irak’ta, Suriye’de, Mısır’da, Afganistan’da, Pakistan’da, Arakan’da ve daha sayamadığım birçok coğrafyada ölen, öldürülen, işkence edilen, ırzına geçilen, insanlık onuru ayaklar altında çiğnenen kardeşlerimiz için uykumuzu erteleyip gecenin bir yarısı ellerimizi açıp gözü yaşlı gönlü mahsun bir şekilde samimane dualar etmeyi unuttuk. Gözümüzle gördüğümüz, kulağımızla duyduğumuz, vicdanımızla şahit olduğumuz dünyanın herhangi bir yerindeki aç çocukları gördüğümüz halde mükellef sofralarımızda yemekler boğazımıza takılmadı.
Sonra “eyvah biz bitiyoruz” dedi birileri.
Bu sesle birlikte toplumdaki ahlaki çöküntüyü, yozlaşmayı, adaletsizliği, liyakatsizliği, bilginin şehvetinde kaybolan idraksizliğimizi dinsel terminoloji ile çözebileceğimiz inancını dirilttik. “Dindar nesil” yetiştirme sanrısıyla hareket ederek asıl terbiyenin kal ile değil hal ile olacağını unutup, gençler karşısında söylemlerimizin eylemlerimizi yalanladığını görmedik bile. Bu yüzden bu konuda da sınıfta kaldık.
Oysa bugün yapmamız gereken şey yaşadığımızı sandığımız dini bir paye olarak değil bin yıl boyunca dünya tarihine yön veren ecdadımızın izince bir ödev olarak görmeli; hakikati her daim göz önünde bulundurarak, bütün zamanlara ve mekânlara, bütün çağrılara ve çağlara ulaşmamızı sağlayacak ‘yer’imizi iyi belirlemeli, belirginleştirmeli ve dünyaya bir şey söyleyeceksek, yerel değil küresel ölçekte konuşabilmeli, bütün insanlığı ilgilendiren evrensel cümleler kurabilmeliyiz.
Çünkü ceddimiz sadece tarihe yön vermekle kalmadı; başka dinlerin, kültürlerin, medeniyetlerin birbirlerinden beslenerek, birbirlerini besleyerek sulh ve selâmet, hak ve adalet düzeni içinde nasıl bir arada yaşayabileceğini ortaya koydu. Aşılamamış, anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış, yeniden keşfedilmeyi bekleyen evrensel bir medeniyet tecrübesi armağan etti insanlığa. Adalet, asalet, hakkaniyet, sulh, selâmet, fedakârlık, feragat, kanaatkârlık, kardeşlik gibi insanlığın insanca yaşamasını, insanca ve hakça bir dünya kurmasını mümkün kılan en kadim değerleri ceddimiz hayata geçirdi. Yetinmediler; batılıların bütün dünyayı sömürgeleştirdikleri, hiçbir kültüre hayat hakkı tanımadıkları, kültürlerin kökünü kazıdıkları bir zaman diliminde adalet, hakkaniyet ve kardeşliğe dayalı dünya düzenini onlar armağan etti insanlığa. Sulhun, silmin, selâmetin, hakikatin, dolayısıyla adaletin izini sürmüş bir medeniyetin çocukları olarak insanı insanlığından eden güç dünyasının değil, hakikatten süt emen yürek ülkesinin çocuklarıydı çünkü onlar.
İşte bu yüzden bugün söyleyeceklerimiz, bütün insanlığın ve varlığın sorunlarını ihata edecek nitelikte ve kapsamda, bütün insanlığın sorunlarına cevap verebilecek derinlikte ve çapta olmalı ki, yapacağımız köklü teşhis ve tespitlerin, sunacağımız uzun soluklu tahlil ve tasvirlerin, derinlikli tarif ve tekliflerin bir karşılığı olsun.
Bunu da “sorumluluklarımızın ihmali” sınav yorgunu takdirlik karnelerle değil, bu farkındalığı yakalamış takdirlik karakterlerle gerçekleştirebilir; her hâl ve şartta hakikatin izini süren, hayatın her alanında hakikatin, dolayısıyla adalet ve hakkaniyetin yaşam biçimi olacağı, herkes için güven adası olmayı sunabilecek bir dirilikle inşa edebilir; işte o gün “insan olma” şerefine nail olabilir ve dünyaya bin yıl hükmeden ceddinizin ruhunu şad edebilirsiniz.
DESTEĞİNİZE İHTİYACIMIZ VAR!
Belki ciltlere sığmayacak bu tabloyu özetlemeye çalıştığımız birkaç satırlık tespitlerimiz bile aslında vermeye çalıştığımız bu kutsal mücadelenin karekodlarını önümüze seriyor ve bu mücadelede sadece gençlerimizi değil “öteki” ilan ederek dezavantajlı olarak nitelendirdiğimiz tüm insanlarımızı yeniden kucaklama, yüreklerine dokunma, onları vicdanları ile buluşturma çaba ve mücadelesi içindeyiz.
Bu mücadele şuuru ve yaşadığımız çağa olan borcumuzun farkındalığıyla 81 il ve 957 ilçemizdeki ortaöğretim okullarımıza; cezaevlerimize, kadın sığınma merkezlerimize, halk eğitim merkezlerimize tüm eserlerimizin ücretsiz ulaşması çabası içindeyiz ve takdir edersiniz ki bu büyük bir güç gerektiriyor.
Biz bu güce sizin ilgi ve destekleriniz sayesinde sahip olduğumuzu düşünüyor ve imkânlar dahilinde bu çabamıza vereceğiniz destekle çalışmamızı son ana kadar sürdürebilme niyet ve çabası içinde olduğumuzu, bu çalışmadan hiçbir surette ticari bir beklenti içinde olmadığımızı beyan ediyoruz.
Bizi anlayış ile karşılayacağınıza ve gereken desteği karınca kararınca verebileceğinize dair beslediğimiz derin inançla saygılar sunuyor, çalışmalarınızda üstün başarılar temenni ediyoruz.
İlgili proje hakkında www.ridvansadikoglu.com web sitesinden veya Sadıkoğlu’nun https://www.instagram.com/ridvansadikoglu/ hesabından bilgi alabilirsiniz.