TÜM GÜZELLİKLER DÜŞÜNCEDE BAŞLAR

TÜM GÜZELLİKLER DÜŞÜNCEDE BAŞLAR Güzel düşünenlere ve hayata güzel bakanlara selam olsun. Tüm güzellikler güzel düşünenlerin ve hayata güzel bakanların olsun. Güzel düşünmek zor değil. Zihnimizde güzellikler yaşatmak zor değil. Güzellikler önce zihinde başlar. Gerçekten güzellikler önce zihinde başlar. Güzel düşünen güzel şeyler yapar. Öyleyse bize düşen görev, güzel düşünmeyi tüm insanlığa yaymak ve bu […]

HASBİ VE HARBİ OLMAK

TÜM GÜZELLİKLER DÜŞÜNCEDE BAŞLAR
Güzel düşünenlere ve hayata güzel bakanlara selam olsun.
Tüm güzellikler güzel düşünenlerin ve hayata güzel bakanların olsun.
Güzel düşünmek zor değil. Zihnimizde güzellikler yaşatmak zor değil.
Güzellikler önce zihinde başlar.
Gerçekten güzellikler önce zihinde başlar. Güzel düşünen güzel şeyler yapar.
Öyleyse bize düşen görev, güzel düşünmeyi tüm insanlığa yaymak ve bu mesajı tüm insanlığa ulaştırmaktır.
Bu mesaj derken “güzel düşünme” üzerine fikir geliştirmektir.
Bu mesaj derken “herkesin güzel düşünmesini” sağlamaktır.
Zaten güzel düşündüğünüzde güzellikleri üzerinize çekiyorsunuz.
Güzel düşünmek bir paratonerdir. Çeker.
Paratoner nasıl yıldırımı üzerinize çekiyorsa, güzel düşünmek de tüm güzellikleri üzerinize çekmektir.
Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi şöyle diyor: “
“Güzel gören güzel düşünür. Güzel düşünen, hayatından lezzet alır.”
Gerçekten de güzel düşünen hayatından lezzet alır ve etrafına huzur saçar.
Bir darb-ı mesel vardır.
Ya da fıkra diyelim buna.
Konu şudur. Ya da fıkra şöyledir:
Bir zindanda iki mahkum kalmaktadır. Bu iki mahkumdan birisi üst ranzada yatmakta ve diğeri de alt ranzada kalmaktadır. Üst ranzanın olduğu yerde yatan mahkum, altta yatan mahkuma, her gün, zindandaki o küçücük pencereden dışarıya bakıp bakıp bir şeyler anlatmaktadır. Üst ranzadaki mahkum alt ranzada yatan mahkum arkadaşına bir gün pencereden dışarıya bakarken şöyle diyormuş: “Bugün dışarıda martıları uçarken görüyorum. O martılar gökyüzünde süzülerek denize paralel o kadar tatlı bir şekilde uçuyorlar ki, balıklara sorti yapıp avlamaya çalışıyorlar.”
Başka bir zaman şöyle diyormuş: “Bu gün hava oldukça rüzgârlı denizin dalgaları kıyıya o kadar sert çarpmaktadır ki, ağaçların ta en üstlerine kadar sular sıçramaktadır.”
Bir başka zaman şöyle diyormuş: “Bu gün sahilde, kumsal üzerinde bir kadın, bir erkek ve bir de yanlarında çocuk var. Az uzakta kendilerini izleyen bir köpek var. Hepsi birlikte sahilde adımlamaktadır. O arada hava oldukça sıcak olmalı, adam, kadın ve çocuk ince kıyafetler giymişler.”
Bir başka gün şöyle anlatıyormuş: “Bu gün şiddetli yağmur var. Öyle yağmur yağıyor ki denizin dalgalar ile birleşen yağmur damlaları bir cümbüş oluşturuyor. Sanki birbirleriyle halay çeker gibi coşkuyla el ele tutuşmuşlar.”
Bir başka gün o küçücük pencereden dışarıya bakarken şöyle diyormuş: “Bu gün sahilde iki kişi bir sandal içindeler. Bir kadın ile bir erkek sandal içinde denizde kıyıdan da çok uzaklaşmadan, sahil boyunca kürek çekiyorlar. Sanki neşeyle şarkı söylüyor gibiler.”
O iki kişilik zindanda üst ranzada kalan o mahkum her gün alt ranzadaki arkadaşına böyle dışarıya ait anlatımlar yapıyormuş. Gel zaman, git zaman, üst ranzada yatan mahkum vefat etmiş. Üst ranzaya alt ranzadaki mahkum çıkmış ve orada yatmaya başlamış. Alt ranzaya da başka bir mahkum verilmiş. Sabah olduğunda üst ranzadaki mahkum alt ranzadaki arkadaşına pencereden gördüklerini anlatmak üzere başını uzattığında gördüğü şuymuş. Yalnızca gökyüzü. O küçücük pencere sahile, denize değil, yalnızca gökyüzüne açılıyormuş.
Üst ranzada yeni yatmaya başlayan o mahkum anlamış ki, o vefat eden zindan arkadaşı her gün zihninde canlandırdığı güzel şeyleri kendisine anlatarak mutlu olmasını sağlıyormuş. Bunu anladığında gözleri dolmuş tam ağlamak üzereyken alt ranzadaki arkadaşı kendisine sormuş: “Ey arkadaşım, pencereden dışarıya baktığında bu sabah ne görüyorsun?” Bu soru üzerine kapkara bulutlardan başka bir şey görmeyen üst ranzadaki arkadaşı zihninde canlandırdığı güzellikleri anlatmaya başlamış: “Bugün denizde iki yaşlı insan, bir erkek ve bir kadın, sanırım onlar torunları olacak, iki çocuk ile kumsalda yürüyorlar. Çocuklardan biri kız, biri erkek. Çocuklar ellerindeki rengarenk uçurtmaları denizin üzerinden gökyüzüne doğru salıyorlar. Çocuklar denizin üzerinde uçurtmalarını hangisi daha çok yükseğe çıkacak diye yarıştırıyorlar. Sanırım erkek olan çocuğun uçurtması daha yüksekte. Şimdi bir şey farkettim. Onlar yeni görüş alanıma girdi. El ele tutuşmuş bir kadın ve bir erkek de kumsalda onları izleyerek yürüyor. Çocukların anne ve babası olsa gerek.”
Evet, o günden sonra önceden olduğu gibi o üst ranzadaki pencereden yalnızca gökyüzü görülse de düşünce dünyasından yansıyan güzellikler sergilenmiş, üst ranzada kalmakta olan mahkum alt ranzadaki arkadaşına her gün düşünce dünyasındaki güzellikleri sunmuş.
Evet durum bu.
Hep güzel düşünün ve güzel şeyler söyleyin. Anlatacak birini bulamayıp güzel şey söyleyeme imkanınız yoksa da güzel şeyler düşünün. Zaten mühim olan da güzel şeyler düşünmektir.
Güzel şeyler düşün, güzel şeyler gelsin başına. Gelmese de güzel düşüncen seni umutlu ve mutlu tutar.
Güzellik düşüncede başlar. Düşüncesi güzel olmayanın dış görünüşü güzel olsa da beş para etmez.
Düşüncen güzel ise dört duvar arasında deryalar aşarsın. Düşüncen fitne fesat ise düz yolda şaşarsın.
Allah’ın rahmeti güzel düşünenler üzerine olsun. Allah’ın selamı, rahmet ve bereketi güzel şeyler düşünüp güzel şeyler yapanlar üzerine olsun.
Evet, bir selamlama ve dua ile başladığım yazımı aynı şekilde bitirdim.
Vesselam.
Ahmet Sandal

 

Exit mobile version