Bu yazıyı okumaya başladınız değil mi? Şunu mu söylüyorsunuz yoksa ? : “ Haydi be ne camisi !” demiyor olabilirsiniz ancak :
Bir sessiz köşede bu yazımı iyi okuyun , kafanızı yorarak okuyun.
Çocukları Cuma Namazına götürelim kampanyası başlatalım !..
Kahramanmaraş İl Müftümüz Celal Sürgeç, Kahramanmaraş İl Milli Eğitim Müdürü Cemal Yılmaz ve İlçe müftülerimiz, milli eğitim müdürlerimiz el ele vererek , önümüzdeki Cuma günü çocukları camiye götürmek için bir gayret gösterelim..
Belki bu proje Türkiye örnek olur !
Çocukları : yüzmeye, kurslara, spora, sınamaya nasıl götürüyorsak gelin elinden tutup bir Cuma namazına götürelim..
İçi boşaltılmış , felsefe imajlı İslam anlaşışını : İslam dünyasına dikta etmek için batı 300 yıldır mücadele vermekte ve sahte din adamları üretmektedir.
Bunun sonucu : İslam dünyası ve Türkiye de içi boş bir İslam dini geleneği bizim benliğimize oturdu..
Sayın il müftümüz Celal Sürgeç hocamızla dün biraz sohbetini dinleme imkanı buldum, benim de yüreğimi yakan manzaraları kendisinden dinledik..
Mahalle baskısı ve çevre sebebi ile Cuma namazına gelmiş, imam efendi vaz veriyor, bizim cemaat cep telefonu ile oynuyor.. cami de mi yoksa başka yerde mi belli değil..
Eğitim : eğitim aile de başlar, okulda, cami de Kur’an-ı kerim kursunda devam eder vatana millette hayırlı evlatlar böyle yetişir..
İyi çocuk yetiştireceğiz diye : Yaz spor okullarına, Tatile, Denize, Yaylaya, saz, bağlama , bale kurslarına çocuklarımızı göndere biliyorsak, Müslüman olduğumuzu da söylüyorsak o zaman Cuma Namazına gitmekte bir kurs dur, gelin bu Cuma ve bugünden sonra çocukları Cuma namazına götürelim..
Cuma namazı, Teravih namazı, Mübarek gecelerde camiye, Cuma akşamı camiye derken, çocuklarımızı böylece cami ile buluşturur beş vakit namaz kılmasına vesile oluruz..
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan da okulların açılış da yaptığı konuşmada: “Anadolu, Müslüman kimliği olmayan, Batı kopyası eğitim sistemi ile maneviyattan uzak, batı hayranı bir genç nesil yetişti,” diyor ve yüzde bir milyon haklı..
Bunu yıkmak için gelin bu Cuma çocuklarımızı Cuma namazına götürelim..
Özel ve Devlet Okullarında Cuma saatine denk gelen öğrencileri öğretmenleri, evdeki çocukları babaları, iş yerinde çırak olarak çalışan çocukları ustaları gelin el ele vererek bu hafta Cuma namazına götürelim.
Çocuk camii sevsin, cami kardeşliğini , arkadaşlığını kursun..
Sağlam bir dünya görüşü olmayan Batı medeniyetinin zavallı pedagog ve psikologları dipsiz kuyuya ipsiz inerek, ortalama on yılda bir değişen fikirlerle ana-babalara yeni yeni reçeteler sunarlar.
Bizim toplumun sözde aydın kesmi bunu alır ve kabul eder !..
İyi ve mükemmel çocuk yetiştirmesinin kuralını veriler..
Yaz okulları, spor, bale, dans oynama, zıhlama, aşk , fuhuş uyuşturucu bunların içinde dir.. ama bu mükemmel çocuk yetiştirmenin içinde cami ve Kur’an-ı kerim kursu yoktur..
Freud’dan hayli etkilenen 68 kuşağının eğitimcileri “Çocuğu serbest bırakın, her istediğini yapsın, hevesi kalmasın, hiç azarlamayın, sadece sevgi verin.” diye diye günümüzün serseri ruhlu, sabırsız, sorumsuz ve ahlaksız neslini yetiştirdiler elbirliği ile. Şimdilerde ise daha farklı sesler yükseliyor o taraflardan: “Çocuğa beklentilerinizi ve görevlerini söyleyin, hata yaparsa ceza verin, hatta hafifçe dövebilirsiniz bile.” Diyorlar..
Biz Müslümanlar ise Kur’an ve hadisler ışığında nasıl çocuk yetiştirmek gerektiğini aslında biliyor olmamız gerekirken, maalesef bu kaynaklara da yüz çevirdiğimiz için “iki cami arasında bînamaz” kalmış durumdayız uzun zamandır. Ve en dindar ailelerden bile “Çocuğumuza nasıl davranalım?” soruları yükseliyor.
Bugün bakıyorum : Camiye gelenler gelmiş ama bedeni gelmiş ruhu gelmediğini görüyorum..
Ben de beş çocuk babası olduğumdan, son zamanlarda çocuk eğitimine dair ipuçları altın kurallarla ilgili çok kitap okudum.. ama hepsi boş eserler olduğunu gördüm..
Kendini Islah Edemeyen Başkasını Islah Edemez
Önce kendinizi düzeltin. Kendini ıslah etmeyen başkasını hiç ıslah edemez tabii ki. İfsat eder hatta iyilik zannıyla.
Sen sigara ve içki içiyorsan: Çocuklarına yapmayın demenizin bir önemi yoktur..
Hani : Elma veya “Armut dibine düşer.”, “Üzüm üzüme baka baka kararır.”, “Anasına bak kızını al.” sözleri boşuna söylenmemiş tabii ki.
O yüzden “Önce kendimize bakalım.” diyorum.
Bir hocamız : “ Çocuğunuz 3-5 yaşından itibaren çevresinin ve dünyanın farkına vardığında ve “neden, nasıl” soruları başladığında sizden her konuda, özellikle de varlığın ve ölümün anlamına dair açıklamalar isteyecektir. “Anne sen de ölecek misin? Ölünce ne olur? Baba, Allah nerdedir?” gibi sorular peş peşe gelir bu dönemden itibaren. Siz de cevap verin tüm sorularına, onun anlayacağı dilde. Unutmayın, öğrenmeye hazır olmasalar sormazlar zaten. “Bu yaşta Allah’ı, ölümü, ahireti anlatmak erken” deyip kaçamak cevap veren ailelerin çocuklarında çok çeşitli ve sebepsiz korkular görülebilir. Cevabı alınamamış her soru o minik beyinlerde kıvrım kıvrım şüphe ve problemler doğurabilir.
Sizin vasıtanızla dünyaya getirilmiş ve her şeyi öğrenmeye muhtaç, nazik, hassas o masum yavruların günde 1-2 saat ilginize hakkı yok mudur? “Meyvenin 4. meselesi”nde geçen “dar daire”lerin en ehemmiyetli olanlarından biri aile değil midir? Falan futbolcunun ayakkabı numarasını bilip kendi çocuğununkini bilmemek, Başbakan’ın konuşmalarında hastalık işaretleri ararken kendi çocuğunun sözlerini yarım kulakla dinlemek komik kaçmıyor mu? Hatta sevgili Metin Karabaşoğlu’nun bir yazısında dediği gibi, soru soran çocuğuna “Lütfen beni rahatsız etme, kitap yazıyorum.” demek bile (işin içinde hizmet olsa dahi) hata değil midir?
“Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun.” mealindeki ayet nazil olduğunda sahabeler Resulullah’a (sav) sormuşlar:
Efendimiz buyurdu : “Ya Resulullah, biz Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından sakınarak kendimizi ateşten koruyabiliriz. Ama aile ve çocuklarımızı nasıl koruruz?”
“Allah’ın size emrettiklerini siz de onlara emredin, Allah’ın size yasakladıklarını siz de onlara yasaklayın.” buyurmuşlar.
Maalesef çoğumuz çocuklarımıza verdiğimiz emeğin karşılığını nerdeyse zorla alma hevesindeyiz. “İlla ki şöyle olmalısın.” Aslında unutmamak lazım ki, o çocuk bizim malımız değildir. Biz sadece ona hizmetle görevlendirilmişiz.
Eğer üstümüze düşeni layıkıyla yapmışsak ötesi Allah’ın takdiridir. Aksi halde aşırı zorlamalar ters tepebilir ve çocuğun iyice zıt bir çizgiye girmesine yol açabilir. Biz de gereksiz derecede strese girip iyice yanlış davranmaya başlarız. “Ben sana bildiğimce doğruları gösterdim, artık seçim senin” demek lazımdır, hele ergenlik çağında.
Zaten bizim tüm bu önerdiklerimiz sadece sebeplerdir. Biz Allah rızası ve çocuğumuzun iyiliği için bu sebeplere elimizden geldiğince müracaat ederiz ama sonucuna karışmayız. Zira Allah isterse Peygamber çocuğu hayırsız olabileceği gibi, öksüz-yetim kalmış, hatta Firavun’un sarayında büyümüş çocuklar da en büyük Peygamberler olabilir.
Çok uzun bir yazı oldu.. ama sözün sonu:
Çocuklarımızı Cuma namazından başlayarak camiye götürmeye başlayalım..
Cuma günü camilerde çocuk görmek istiyorum..
İyi günler
YORUMLAR