Nasrettin Hoca davet edildiği düğün ziyafetine gündelik kıyafeti ile gidince kimse kendine aldırış etmemiş. Ne buyur diyen var, nede otur diyen, Hocanın canı sıkılmış. Koşup eve gitmiş bayramlık kürkünü geçirmiş sırtına.
Düğün yerine gelmiş,onu kürküyle gören halk büyük saygı göstermişler.Baş köşeye oturtmuşlar, önüne tabak ,tabak yemek yemekleri sıralamışlar.Hoca kürkünün ucundan tutup çorba tasına daldırmış ”ye kürküm ye “ diye bağırmaya başlamış.Halk şaşırıp sormuşlar:”Hoca efendi ne yapıyorsun,kürk yemek yer mi hiç? Hoca efendi cevabı vermiş hemen:”Mademki bütün saygı ve ikram kürküme yapılıyor,öyleyse yemeği de o yesin!” demiş.
Efendim Hocanın bu fıkrasının ardından gelelim memleketimden insan manzaralarına: Bugünkü ilişkilerde bundan pek farklı değil. Toplum olarak değer yargılarımız gösterişe endekslendi. Erdem sahibi insanları tedavülden kaldırdık. Meydan maalesef Nasrettin Hocanın kürküne sığınanlara kaldı. Donanımlı insanları tenha köşelere bıraktık yada oraları onlara uygun gördük. Sosyal ilişkileri bağ evinde bir mangalın etrafında sınırladık.
Gösterişe düşkünlüğümüz insani ilişkilerimizi engellemeye başladı. Bu ilişkiler yerini: Güçlü ile güçlünün(menfaatlerin) buluşması veya ekonomik konumların buluşması şeklinde, bir yaşamın içinde bulduk kendimizi. Sosyal ilişkilerde bir fark oluştu. İstediğin kadar donanımlı ol,erdemli ol ekonomik gücün yoksa,siyaset arenasında bile yerin yok! Bir mecliste bile ekonomik konumun kabul görüyorsa vay halimize!
Bir gün fabrikatör arkadaşla sosyalliğin tanımı üzerine bir sohbete girmiştik. Tanımlamayı bana öyle güzel yaptı ki, şaşırıp kaldım:”Ede bu memlekette sosyal insan olmaya, bilgili olmaya fazla gerek yok, altına lüks bir araba çektin mi birde yemek ziyafeti verdin mi iş tamam, al sana sosyal insan!” Fotoğraf bu ha! Hayır, hayır benim insanımın tarifi bu olamaz; peki sosyal yardımlaşmalar, cenazelere, düğünlere kimler katılacak? Bir dostun ölüm haberini artık gazete ilanlarından mı duyacağız veya artık taziye misafirlerimizi evlerimizde değil de taziye evlerinde mi karşılayacağız! Yaşlılarımız, bizleri büyüten ana babalarımız huzur evlerini mi tercih edecekler! Oysa o daracık sokaklardaki ahşap evlerimizde birbirimize ne çok yakındık, ne çok paylaştıklarımız vardı, onun adı gerçek sosyallikti ”bize ne oldu da, biz böyle değiştik. Eskiden halk dini ve sosyal konularda bir âlime akıl danışırdı, Hafız Ali efendi gibi âlimler artık yok,”âlimin yeri âlemde yok oldu”.Sosyallik kavramları sadece sözlüklerde kaldı! Yazımın amacı kimsenin zenginliği veya fakirliği değil, bizi sadece tavırların davranışların insani boyutu ilgilendiriyor. Mevki, makam, ekonomik güç değer yargılarımız oldu. Oysa bizim gerçek değerlerimiz ve hala güzel insanlarımız var. Değerlerimize sahiplensek onları köşelerinden alıp, değerlerimize katsak sosyal yaşam daha manalı olmaz mı?
Bir şiirimdeki dörtlüğümle hoşça kalın diyorum!
BELLİ DEĞİL
Bir göz attım tezgâhın arkasına
Toy belli değil, âlim belli değil
Sığınmış elbisenin markasına
Soy belli değil, adam belli değil
YORUMLAR