KUL HAKKI VE SOSYAL MEDYA
Ah, ah, ah! Ne Kul Hakkı’nı bilen kaldı, ne de kulluğunun şuurunda olan kaldı. Herkes “sonsuz hür” hissediyor kendini. Ah ki, ne ah!
Evet, ey İnsanoğlu, böyle kendini “sonsuz hür” hissetmen senin yaratılışında var. Niye var? Çünkü tamamen başıboş şekilde yaratıldığını hissettiren bir nefsin var. Peki, bu nefsinin karşısında ne var? Seni sınırlayan bir aklın var. Ve seni “sonsuz hür” hissettirmenin çok açık bir nedeni var. O neden, “imtihan”dır. Bu Dünya’da imtihandasın ve her şey önüne serilmiş vaziyette. Tüm günahları işleme kabiliyetin olmasaydı, nasıl imtihan olacaktın ki? Ve seni sınırlayan aklın olmasaydı, imtihan nasıl adil olacaktı? Olmazdı.
Bu Dünya’da seni adeta başıboş ve sonsuz hür hissettiren nefsin ile senin sınırlayan aklın, imtihan içindir. Ve bu imtihanı kazanmak ancak aklın dediğini yapmakla olur. Nefsin dediğini yaparsan kaybedersin.
Ben aklımı çok seviyorum. Çünkü benim gerçek dostum aklımdır. Nefsimden nefret ediyorum. Benim en büyük düşmanım nefsimdir.
“Akıl ve nefis” denildiğinde hemen aklıma Mevlana Hazretlerinin şu güzel tespiti geliyor: “Allah Melekleri yarattı, onlara sadece akıl verdi. Hayvanları yarattı, onlara da sadece nefis verdi. İnsanları yarattı, onlara hem akıl, hem de nefis verdi. Kim aklını dinler ve nefsine galip gelirse, o meleklerden daha üstündür. Kim de aklını dinlemez ve nefsinin her dediğini yaparsa hayvanlardan daha aşağıdadır.”
Evet, durum bu kadar açık ve net. Önümüzde 2 seçenek var. Ya aklımızın yolunda gideceğiz. Ya da nefsin yolunda gideceğiz. Aklımıza uyduğumuzda huzur ve mutluluk içerisinde olup Melekleri daha kendimize gıpta ettirebiliriz. Ancak, nefse uyduğumuzda ve onun her dediğini yaptığımızda aşağılardan daha aşağıya süratle inerek hayvanlar dahi bizim üstümüzde yer alır.
Ey İnsanoğlu kiminle yarıştığına dikkat et! Meleklerle mi yarışıyorsun, yoksa hayvanlardan daha da aşağıya doğru gitmek için uğraşıyorsun?
Şimdi bu hususları belirttikten sonra, gelelim bu yazı çerçevesinde asıl belirtmek istediğimiz “Kul Hakkı ve Sosyal Medya” bağlamındaki görüşlerimizi anlatmaya.
Bu Dünya’da her ne kadar sonsuz hür hissetsek de kendimizi, aklımız var ve bu akıl çerçevesinde sorumluluklarımız var. Kul hakkı var, kul hakkı! Eğer bir kul hakkına zerre miktar zarar vermiş isek, bunun hem bu Dünya’da ve hem de Ahirette hesabı var.
Kul hakkı noktasında, Ülkemiz genelinde bir lakaytlık ve rahatlık var. Bırakın sosyal medyayı, hayatın içerisinde kul hakkını takan ve bu hususta hassasiyet gösteren neredeyse kalmadı. Ne oldu bize böyle?
Söz veririz, sözümüzde durmayız. “Filanca yerde şu saatte buluşalım” deriz, randevuya riayet etmeyiz. Birisinden ödünç bir şey alırız. Geri kendisine verirken ya noksan teslim ederiz, ya da zar-zor iade ederiz. Borç alırız, ödememek için binbir bahane buluruz. Hele ortak iş yapanlar hele! Başka memleketleri bilmiyorum. Bizim Ülkemizde ortaklıklarda, her iki ortak ya da sayısı kaç taneyse, her bir ortakta doğruluk ve dürüstlük sanki yok denecek kadar az. Ben etrafımda, sağdan-soldan gördüğüm ortak iş ya da ortak ticaretlerden biliyorum, maalesef, her ortak bir diğerine “madik atmaya” ve hile ile davranmaya çalışıyor. Yok mu, doğru ve dürüst çalışan ortaklar? Var da çok çok az.
Bizim Ülkemizde “kul hakkı”na riayet ve titizlik sosyal hayatta olmadığından ya da çok az olduğundan ve bunun bir yansıması olacak ki, sosyal medyada da kul hakkına riayet ya yok, ya da çok çok az.
Adam sosyal medyada bir resim paylaşıyor ve kendi resmini ya da arkadaşlarıyla birlikte resmini bir restaurantta çektirirken, yan masada, karşı masada olanları da kapsayacak çektirmiş bir vaziyette paylaşmakta bir mahzur görmüyor. Halbuki o resimde hiç ilgisiz bir şekilde yer alanları sosyal medyada paylaşmak kul hakkına girer. Belki yan masadaki kişi o şekildeki paylaşımların sosyal medyada yer almasından rahatsız olacak. Niye bir başkasının da aynı karede olduğu resmini paylaşıyorsun ki?
Şimdi, bu noktada, son günlerde sosyal medyada dolaşan bir paylaşımdan bahsetmek istiyorum: Bir Öğretmen Hanımefendi’nin bir trafik cezasına verdiği “aşırı tepki” sosyal medyada alay konusu edilerek fütursuzca paylaşılıyor. Kimse bir başka kimseyi “milyonlar, hatta milyarlarca kitle karşısında böyle küçük düşüremez.” Öğretmen Hanımefendi’nin kitleler karşısında küçük düşürülmesi ve alay konusu edilmesi açıkça bir“Kul Hakkına saldırıdır.” Bu Dünya’nın Ahireti de var.
Bunun gibi daha nice video ve resimde kul hakkına aykırı işler var. Sırf gülmek ve komiklik olsun diye zavallı kişileri konuşturup ve bunu sosyal medyada paylaşanlar var. Bu da kul hakkına aykırıdır. Meczup ve zavallı kişileri siz boş mu sanıyorsunuz. Onların da sahibi var. Herkesin sahibi ve özellikle de zavallı kişilerin sahibi Allah’tır. Bu nokta gözönünde bulundurularak, “kimse kimseyle dalga geçmemeli ve alay etmemelidir.”
Evet, önemli bir noktayı daha belirtiyorum: Diyanet İşleri Başkanlığı’nı göreve çağırıyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığı “Kul Hakkı ve Sosyal Medya” üzerine kesinlikle bir tebliğ, bildiri ya da hutbe yayınlamalıdır.
Daha bunun gibi sosyal medyada kul hakkına uygun olmayan nice nice yanlış işler var. Sosyal medyada herkes saygılı ve ölçülü davranmalıdır. Bir kişi, sosyal medyada bir paylaşım yapmadan önce öncelikle bir tefekkür içerisinde olmalı ve şu noktaları dikkate almalıdır:
- Bu Paylaşımımdan rahatsız olacaklar var mıdır?
- Bu paylaşımından dolayı kul hakkına tecavüz ediyor muyum?
- Bu paylaşımım insanları üzüyor mu?
- Bu paylaşımım insanlarda umutsuzluğa neden oluyor mu?
- Bu paylaşımım bir kesimi, bir kitleyi rencide ediyor mu?
Evet, bu soruları ve daha başka soruları düşünerek sosyal medyada paylaşımlarda bulunmalı ve kul hakkına azami ölçüde riayet etmeliyiz.
YORUMLAR