Nasıl ki, bir kap dolmadan taşmaz, nasıl ki bulutlar bir araya toplanıp da yığılmadan yağmurlarını yeryüzüne bırakmaz, her nesnenin, her kimsenin bazı hareket ve eylem yapması, sözler sarfetmesi, içindekilerin dışarıya aksettirmesi için önce dolması ve sonra da taşması gerekmektedir.
Bizim de sözlerimizin, yazılarımızın ve adeta bir yağmur gibi, hatta yağmurdan öte bir dolu gibi yağmamızın nedeni, zihnimizin ve yüreğimizin doluluğudur.
Bu nedenle içi boş, yüreği boş, zihni boş insanlardan hiçbir şey beklemeyin. Önce yürekleri, önce zihinleri doldurmak gerekir.
Biz de elhamdülillah, zihnen ve kâlben dolduk ve taştık.
Bir de şunu net olarak belirtmek durumundayım. Bu yaşanan çağda, şu bulunduğumuz Dünya’da susan ve hiçbir şey söylemeyen kimse ya dilsizdir, ya da gamsızdır.
Tüm Dünya çapında gelir dengesindeki bozukluklar, fakirlik, haksızlık, adaletsizlik, çileler, zulümler yeri-göğü inletirken, sessiz kalabiliyorsa, çok ilginç bir durum bu.
Bizim elimizden ancak yazmak ve etrafımıza anlatmak geliyor. Bunu da yapmazsak, vah bize, yazık bize.
Kimse kusura bakmasın, eğer zülfü yâre dokunan sözler söylüyor ve bir kısım aksaklıkları, bir kısım olumsuzlukları sözlerimizle gözler önüne seriyorsak, hiç kimseyle alıp veremediğimiz yok, yalnızca doluyuz da ondan.
Doluyuz ve dolu olduğumuz için söylüyoruz.
Esasında biz kendi isteğimizle söylemiyoruz, taştığımız için söylemek zorunda kalıyoruz. Taştığımız için yazmak zorunda kalıyoruz.
“Dolu kap taşar” dedik ya! Taşıyoruz biz de.
Herkesin kendini ifade etmek ve sorunlarından kurtulmak için, dertlerini dışarıya atmak için metodu, yöntemi vardır.
Kimisi gider dağ başında avazı yettiğince bağırır. Kimisi bir meyhane bulup da içer ve bir köşede sızar. Kimisi derdini sağa-sola anlatır da rahatlar. Kimisi de derdini anlatamaz, içine atarak kahrından ölür.
Biz kahrımızdan ölmemek ve patlamamak için işte böyle yazıyoruz ve söylüyoruz. Çünkü, doluyuz, çünkü dertliyiz.Söylemezsek, yazmazsak patlayıp da öleceğiz, maazallah.
Yazdığımız ve söylediğimiz için başımız belaya giriyor. Soruşturmalara uğruyoruz. Makam ve mevki verilmiyor. Hatta verilen mevki ve makamlar geri alınıyor. Hiç mühim değil.
Sizi çok fazla uzun uzun sözlerimle meşgul etmeyeyim. Kafanızı daha fazla karıştırmayayım. Benim meselemi, benim derdimi ve neden yazdığımı, neden söylediğimi bir şiirimle ifade edeyim.
DOLUYUM DOLU
Doluyum ah ah! Gökten yağan dolu gibi doluyum.
Sözlerim belki incitir, belki de kırar canını.
Doluyum ah ah! Gökten yağan dolu gibi doluyum.
Duymak istemiyorsan, kapat pencereni, camını.
Doluyum heyhat! Gökten yağan dolu gibi doluyum
Bu gönlüm var ya, bir baştan bir başa kavrula yana.
Doluyum heyhat! Gökten yağan dolu gibi doluyum
Anlamak istemiyorsan, haydi git, git kumda oyna.
Doluyum dostum! Gökten yağan dolu gibi doluyum
Meselem Dünya değil, dünyalardan çok daha büyük.
Doluyum dostum! Gökten yağan dolu gibi doluyum
Düşünmek istemiyorsan, bu sözlerim sana bir yük.
Doluyum işte! Gökten yağan dolu gibi doluyum
Haksızlık karşısında ruhum patlayacak kadar dar.
Doluyum işte! Gökten yağan dolu gibi doluyum
Görmek istemiyorsan, yolun cehenneme kadar.
Doluyum dolu, derdim dünyalardan çok daha büyük.
Sen de doluysan, haydi anla, benimle gözyaşı dök.
Doluyum dolu, gönlüm baştanbaşa kavrula yana.
Sen de doluysan, haydi yüreğini aç benden yana.
Vesselam.
Ahmet SANDAL
YORUMLAR