Son İki yazıdır İstanbul’un manevi ve tarihi yerlerinde gerçekleştirdiğimiz seyahat notlarımı bu köşede yayınlıyorum. Bu üçüncü yazım. İnşallah toplamda beş yazı olacaktır.
İstanbul’da 26-30 Eylül 2022 tarihlerinde 5 kardeş olarak manevi ve tarihi mekanları imkanlarımız ölçüsünde ziyaret ettik. Elhamdülillah, bereketli, hikmetli, faziletli ve maneviyat dolu bir seyahat oldu.
İlkyazımda Sultanahmed ve Ayasofya Camiileri hakkında, ikinci yazımda Eyyub Sultan Türbesi ve İdris-i Bitlisi Tepesi hakkında yazdım. Bu yazımda ise Aziz Mahmud Hüdayi ve Hazreti Yuşa hakkında yazıyorum.
Önce Aziz Mahmud Hüdayi hakkında bilgi verelim.
1541 yılında Şereflikoçhisar’da doğdu. Çocukluğunu geçirdiği Sivrihisar’da ilk tahsiline başladı. Daha sonra İstanbul’a giderek Küçük Ayasofya Medresesi’ne girdi. Medrese tahsilini tamamladıktan sonra hocası Nâzırzâde Ramazan Efendi’nin muîdi oldu. Talebelik ve muîdlik yıllarında bir yandan da Halvetiyye tarikatına mensup Küçük Ayasofya Camii şeyhi Nûreddinzâde Muslihuddin Efendi’nin sohbetlerine devam etti. Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi’nin delâletiyle tayin edildiği Küçük Ayasofya Camii Tekkesi’nde sekiz yıl şeyhlik makamında bulundu. Bir yandan da Fâtih Camii’nde vâizlik yaptı, tefsir ve hadis okuttu. Daha sonra Üsküdar’da Hüdayi Dergâhı’nın bulunduğu yeri 1589 yılında satın aldı. Dergâhın inşaatıyla daha yakından ilgilenmek için ikametgâhını Rum Mehmed Paşa Camii civarına nakletti. 1595’te dergâhın inşaatı tamamlandı. 1599 yılında Fâtih Camii vâizliğini bırakarak Üsküdar Mihrimah Sultan (İskele) Camii’nde perşembe günleri vaaz vermeye başladı.
Sultan Ahmed Camii’nin açılışında (1616) ilk hutbeyi Aziz Mahmud Hüdayi okudu ve her ayın ilk pazartesi günü burada vaaz etmeyi kabul etti. Hüdayi, halktan sultanlara kadar uzanan geniş bir tesir halkası meydana getirdi. Devrin padişahlarıyla yakın ilgi kurmayı başardı. III. Murad, I. Ahmed ve II. Osman gibi padişahlara mektuplar yazdı, öğütler verdi. IV. Murad’a saltanat kılıcını kuşattı. Ferhad Paşa ile Tebriz Seferi’ne katıldı. Zaman zaman padişahların davetlisi olarak saraya gitti ve onlarla sohbetlerde bulundu. Evliya Çelebi, “yedi padişahın Hüdayi’nin elini öptüğünü, 170.000 müride irâdet (el) verdiğini” belirtir. Tasavvufî halk edebiyatı şairleri zümresi içinde yer alan Hüdayi, sade ve hikemî mahiyette tekke şiirleri yazmıştır. Daha çok ilâhi tarzındaki bu şiirleri bir divan oluşturacak sayıdadır. Şiirlerinde bazan hece, bazan da aruz veznini kullanan Hüdayi, İbnü’l-Arabî’nin sistemleştirdiği vahdet-i vücûd anlayışına bağlı bir mutasavvıftır. Eserlerinde, şiirlerinde ve mektuplarında bu açıkça görülmektedir.
Özellikle mensupları, sevenleri ve türbesini ziyaret edenler hakkında, “denizde boğulmasınlar, âhir ömürlerinde fakirlik görmesinler ve imanlarını kurtarmadıkça gitmesinler” şeklindeki duası meşhurdur.
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin Üsküdar’da bulunan türbesi ve tekkesi, sevenleri tarafından her gün ziyaret edilmekte ve dolup taşmaktadır. Biz de bu mübarek Zat’ın türbe ve tekkesini 28 Eylül 2022 günü ziyaret ederek oradaki manevi iklimden istifade ettik, dualar ettik ve feyiz aldık, elhamdülillah.
Bu feyiz ve huşu ile şu mısralar dilimden döküldü.
PİRİMİZ AZİZ MAHMUD HÜDAYİ
Gittik ve gördük türbesi, tekkesi Üsküdar’da.
Ziyaret edenler inşallah yanmasın narda.
Manen yardım eder garip, gureba kalsa darda.
Yüreklere sultan oldu Aziz Mahmud Hüdayi.
Her kesimden insan ile doldu-taştı o dergah.
İlminden, feyzinden yararlandı nice padişah.
O dergahı ziyaret eden görmesin, keder ve ah.
Gönüllere derman oldu Aziz Mahmud Hüdayi.
O mübarek Zat’ı bilenler, yerden göğe överler.
Dergahında diz çöküp de nefsini döverler.
Tasavvuf üzere yaşayanlar onu hep severler.
Aşıklara ferman oldu Aziz Mahmud Hüdayi.
Allah dostları Alimler çok açık ve besbelli.
Ne anlatıp da durursun böyle sen Ey Sandalî.
Baksana apaçık değil mi o Zat’ın tüm hali.
Ehl-i Dillere destan oldu, Aziz Mahmud Hüdayi.
Ehl-i Dillere destan oldu, Aziz Mahmud Hüdayi.
Aziz Mahmud Hüdayi Hazretlerinin kabrini ziyaret ettikten sonra, aynı gün Beykoz cihetine hareket edip Hazreti Yuşa kabrine ve Hazreti Yuşa Tepesi olarak anılan yere gittik.
Kur’ân-ı Kerîm’de Yuşa Peygamberin adı geçmemektedir. Ancak iki yerde ona işarette bulunulmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de belirtildiği üzere Hazreti Musa İsrâiloğulları’nın kendilerine Allah tarafından vaad edilen topraklara girmeleri gerektiği emrini alınca on iki kabileden seçtiği birer kişiyi keşif kolu olarak önden göndermiş, on iki kişiden sadece ikisi ilahi emrin yerine getirilmesini istemiş, diğerleri ise o topraklarda zorbaların yaşadığını ileri sürüp oraya giremeyeceklerini söylemiş ve Allah’ın emrine karşı çıkmıştır. Tevrat’ta bu iki kişinin Hazreti Yuşa ve Kaleb olduğu belirtilir. Öte yandan Hazreti Musa ve Hazreti Hızır kıssasında kendisinden Hazreti Musa’nın genç yardımcısı (feta) diye bahsedilen kişinin de Yuşa b. Nun olduğu ifade edilir. XVI. yüzyılda Beşiktaşlı Yahyâ Efendi’nin (ö.1570) keşfettiği rivayet edilen Hazreti kabrinin İstanbul Beykoz’da bugün Yuşa tepesi diye bilinen yerde bulunduğu inancı yaygın olup burası günümüzde de önemli bir ziyaretgâhtır.
Hazreti Yuşa’nın kabri mi Hazreti Yuşa diye anılan yerdedir, yoksa makamı mı oradadır. Elbette bu husus tartışmaya açıktır. Hangisinin doğru olduğunu ancak Allah bilir. Hazreti Yuşa kabri olarak belirtilen yerin 17 metre uzunluğunda olması da ayrı bir tartışma konusudur. Belki de o 17 metrelik alanda bulunan bir mezar yoktur ve orası bir temsili makamdır. Belki de Hazreti Yuşa, 17 metre boyunda değildir. Bunların hangisi doğrudur? Bunu da ancak Allah bilir.
Biz yalnızca Hazreti Yuşa Tepesi’nin manevi bir yer olduğunu ve İstanbul Boğazının en güzel olarak temaşa edildiği bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Biz de o alandan İstanbul Boğazını temaşa eyledik ve tefekkür ile tezekkürde bulunduk.
Hazreti Yuşa Tepesi’nde, Hazreti Yuşa kabri diye bilinen yerde dualar ettik ve orada huşu ve feyz ile dolduk, elhamdülillah. Haydi hayırlısı.
Allah tüm dua ve ilahi tezekkürlerimizi kabul eylesin.
Ahmet SANDAL
YORUMLAR